Bu soruya cevap aramak için, genellikle üniversitede kendini İslamcı kabul eden öğrenciler arasında yurtlarda, gece yarılarına kadar tartışma devam eder ve soruya tatmin edici cevabı alamadan dört yıl biter ve yurttan giderler.
Gittiği, görev aldığı yerlerde de devam eder bu tartışma.
Gittiği yerde beraber olduğu arkadaşları “ibadet” diyenlerdense onlarla beraber olur ve “cihad” diyenlerle tartışır.
Cihadcılara katılmışsa, “ibadet” diyenlerle tartışma devam eder.
Cihad da, ibadet de Rabbimizin emridir.
Cihad, ibadettir; ibadet, cihattır.
“Biz, şeriatçıyız abey, işte şeriat ayetleri, inkâr eden kâfir olur.”
-Bu ayetleri nereden aldın?
-Kur’an’dan
“Biz tarikatçıyız, işte ayetler…
-Bu ayetler nerede yazar
-Kur’an’da
-Biz hakikatçiyiz, işte hakikat ayetleri…
-Nereden aldın bu ayetleri
-Kur’an’dan
-Biz, marifetçiyiz, biz sünnetçiyiz, biz selefiyiz…
-Delillerinizin tamamını Kur’an’dan aldınız değil mi?
-Evet.
Yani ana kaynağımız, delilimiz, dayanağımız, kalbimizin kandili, aklımızın delili, gönlümüzün baharı, gözü¬müzün nuru, kulağımızın nağmesi, dilimizin zikri olan Kur’an-ı Kerim’imizi parçalamamaya dikkat edelim.
Rabbimizin haber verdiği:
“Onlar, Kur’ân'ı parçalayanları (bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız diyenleri uyar)
Rabbine yemin olsun ki onların hepsine soracağız.
Yaptıklarının hepsinden (soracağız) dediği kişilerden olmayalım. (Hıcr süresi ayet 15/91-93)
İmam Ebu Hanife, fıkhın imamı sayılır ama fıkhını açıklarken dayandığı ayetleri toplasanız bir tefsir kitabı olur.
Delil kabul ettiği hadislerin kaynaklarını Zeylei, Nasbü’r-Raye isimli dört ciltlik kitabında toplayıvermiş.
Tasavvuf erbabı, hep İmam Ebu Hanife’nin nafile namaz ve orucunu dile getirerek müritleri irşada devam ederler.
İmam Ebu Hanife’nin en önemli hocalarından biri Zeyd bin Ali’dir.
Hazreti Hüseyin’in oğlu Ali’nin oğludur.
İlim verdiği öğrencisi de onun yolundan yürümüştür.
Hişam bin Abdülmelik’e karşı, Zeyd bin Ali başkaldırdığında İmam Ebu Hanife hem fetvasıyla, hem mali yardımıyla Zeyd’in yanında yerini almış.
Emevi devlet başkanının verdiği devlet görevini kabul etmemiş ve bu yolda işkencelere tabi olmuş.
“Dünyada kırbaç yemek, ahirette ceza çekmekten iyidir” demiş.
İmam Ebu Hanife’nin talebelerinden olan Abdullah bin Mübarek (118/736-181/797)
Abdullah bin Mübarek (d. 118=m. 736/181/796) Tarsus dolaylarında kâfirlerle savaş yaparken o dönemde hac kafileleri de hacca gidiyordu.
Kendisine gelip “Efendimiz, biz hacca gidiyoruz bir diyeceğiniz var mı” diyorlar.
O da şu mektubu Fudayl ibni Iyaz (d. 107=725/ö. 187=803)
ve¬rin. (Bu zat, tefsircilerin, hadisçilerin ve tasavvuf erbabının büyüklerinden birisidir. Mektubu ona vermişler. Abdullah, mektubunda şiir halinde diyor ki:
Ey Harem-i Şerif’te Rabbime dua eden zat
Ey Harem-i Şerif’te ibadet eden zat
Eğer sen bizim ne yaptığımızı görseydin
İbadetle oyun oynadığını anlardın.
Sen orada kokular sürünürken,
Biz de burada atlarımızın nalının çıkardığı kokuyla koklaşıyoruz.
Sen orada kınalarla süsleniyorsun sünnet’dir diye
Biz de göğüslerimizi kanlarımızla boyuyoruz.
Yalan söylemeyen doğru ve sahih sözlü peygamberin sözü bize geldi:
Mücahidin atı ve burnundaki tozla, cehennemin alevlerinin dumanı bir araya gelmez.
“Şehitler ölmez” diyen Allah’ın kitabı aramızda” diye bir şiiri vardır. (İbni Kesir Tefsiri, Al-i Imran süresi ayet 3/200)
Fudaly İbnü İyaz almış mektubu okumuş, ağlamış ve demiş ki, “Sana mektup getirdi diye posta ücreti olarak Efendimiz’den bana kadar gelen bir hadisi söyleyeyim:
Bir adam, Allah Rasülü’ne, “Bana cihada denk bir amel söyle” dedi.
Allah’ın Rasülü, “Ben, cihada denk olacak bir amel bulamıyorum” dedi ve devam etti, “Mücahid, cihada çıksa, sen de (mescide girsen ve) ara vermeden namaz kılmaya, iftar etmeden oruç tutmaya gücün yeter mi?” dedi.
Adam, “Buna kimin gücü yeter” dedi.
Ebu Hüreyre, “Mücahidin kazığa bağlı atının şaha kalkması, gidip gelmesi bile onun hesabına hasenat olarak yazılır” dedi. (Buhari, Sahih, K. Cihad, bab 2, Ahmet Müsned, Ebu Hüreyre hadisi)
Cihat ayetlerini ve bu gibi hadisleri okuyan sahabeler, Küfe’ye, Basra’ya ve Diyarbekir’e, Şam’a, Mısır’a ve Ku¬düs’e Kostantıniyye/İstanbul’a kadar gelmişler ve oralarda şehit olmuşlar, İslâm’ı götürmüşler oralara, oranın insanlarına.
Bu arada hem cihad etmişler, hem ibadetlerini yapmışlar, hem nafile ibadetlerle tasavvuf taraftarlarına örnek olmuşlar, hakikati, marifeti, cihadı, ayrılmaz ibadet olarak gül destesi gibi bize sunmuşlar.
Bunların hepsine tenkidi olan kardeşim, tenkidine katılıyorum ama hiç Kur’an okumayandan ilgi alanı olan ayetleri okuyan daha iyidir.
Yaptığını değil, yapamadığını, yapmadığını kulağına söyle.
Fudayl İbni Iyad’ın yanında birileri, “Filan ilim adamı, devlet başkanından gelen hediyeyi kabul etmiş” diye gıybet etmiş.
Fudayl, “O ilim adamı, hak ettiğinden daha azını almış” diye ilim adamını savunmuş ama onunla baş başa geldiklerinde, “Devlet başkanından gelen hediyeyi kabul etmek takvaya aykırıdır” demiş.