Sertçe esen hakîkât rüzgârlarının, târihin tozlu sayfalarını aralayarak gerçekleri ortaya savurmasının zamânı geldi de geçiyor bile.
21 Aralık... Birilerine göre hiçbir şey ifâde etmese bile, hakîkâtin çehresine âşinâ pek çok kimse için çok şey ifâde ediyor efendim. Neden mi? Gelin, bunun sebeplerini, ortaya savrulan gerçekleri desteleyerek günümüz insanının önüne serelim.
Öncelikle Hristiyan dünyâsının Christmas dediği, diğer adıyla Noel Bayramı, tam mânâsıyla Türk kültüründen intihâl edilmiş (aşırılmış) ve kendi kültür motifleri ile süslenerek dünyaya pazarlanmış bir olgudur.
Yazımın ilerleyen aşamalarında bu gerçeği târihî vesikalarıyla ortaya koyacağımı beyân ederek devam edeyim. Onlara göre Noel Bayramı'nın mânâsı "Doğuş Bayramı ya da Kutsal Doğuş". Doğan kim ve neden kutsal? İşte burada hikâye başlıyor. O târihte doğan kişi Hz. İsa ve dolayısıyla bu doğuş da kutsal doğuş oluyor.
Türk kültüründeki bayrama geçmeden evvel, bir de şu Noel Baba'nın foyasını ortaya dökelim. Efendim, benden bir teşbih ile konuya girizgâh yapmak isterim. Farsça yoksunluk öneki olan "Na" ile mi? Yoksa İngilizce yoksunluk öneki olan "No" ile mi ifâde edeyim bilemedim. Hiç fark etmez ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Gelelim o uydurma masal kahramanı Noel Baba'ya. Farsça ifadeyle "Nâ - El" ya da İngilizce olarak "No - El" yani eli olmayan. Benim buradaki kastım cimri kelimesi. Yoksa herhangi bir organ eksikliğinden bahsetmiyorum. Neymiş efendim, Noel Baba çuvallara oyuncak doldurup, uçan Ren Geyikleri ile evlerin bacalarından kimsesiz çocuklara dağıtarak onları sevindiriyormuş.
Gelelim hakîkât perdesini yavaş yavaş aralamaya. Myra kelimesi size bir şey hatırlatır mı bilmem; ama ben hemen anlatayım. Târihte Myra olarak geçen bu yer bugün Antalyamız'ın Demre ilçesinin eski ismidir. Konuyu neden buraya getirdim? Hristiyanlık'ta Noel Baba olarak bilinen ve aslında çok cimri olan Aziz Nikolaos bu şehirde yaşamıştır. Yani yaşadığı topraklar Anadolumuz'un Cennet köşelerinden biri olan Antalya'nın Demre ilçesidir. Konu yine geldi, güzel yurdumun en güzel beldesine dayandı. Neyse, mes'elenin özünden uzaklaşmadan bizim bayramımız olan Nurdugan Bayramı ve hakîkâtlerin aydınlığına gelelim.
Öncelikle, Nurdugan Bayramı'nın Hz. İsa'nın doğumundan yüzyıllar öncesinde kutlandığını söyleyerek söze başlamak isterim.
Bu bayram, Türkler henüz İslâm'ı seçmeden önce Orta Asya'dayken kutladıkları bir yeni yılı karşılama bayramıdır. Dolayısıyla bizim yeniyılımız 31 Aralık gecesi değildir. Öncelikle bunu bir kenara kalın harflerle yazalım. Türkler'in yılbaşı, 21 Aralık'ı 22 Aralık'a bağlayan gecedir. Ne hoş bir tevâfuktur ki bu sene aynı gece mübârek üç ayların başlangıcı olan Recep ayının da ilk gecesidir.
Her şeyden evvel şunu ifade etmek gerekir ki, o târihlerde, binlerce sene önceden, Türk toplumunda, Türk boylarında, bir târih bilinci vardı.
21’i gecesi; günün en kısa, gecenin en uzun olduğu zaman dilimidir. İnanç odur ki, Türk toplumunda gökte iyiyle kötü, aydınlıkla karanlık bir savaş içerisindedir.
Bu savaş o gece aydınlığın galebesiyle son bulur, aydınlıklar karanlığa hâkim olur ve günler uzamaya başlar. "Nar" Güneş'tir. "Dugan ya da Tugan" doğan demektir. Buradan yola çıkarak “Nardugan” şu anlama gelir; Doğan Güneş. Güneş'in doğuşu ile günler artık uzamaya başlamış, kötülükler ve karanlık gitmiş; onun yerine iyilik, barış ve aydınlık gelmiştir.
Peki bu zaman diliminde Türkler Orta Asya’da ne yapıyordu?
Türkistan’da yetişen bir çam ağacı var; adı "Akçam". "Hayat ağacı" anlamını taşır. Rivayet odur ki, onun kökleri yerin göbeğinden merkezine kadar inmiş, dalları ise arşa kadar uzanmıştır. Bu ağacın tepesinde de ak sakallı bir ihtiyar yaşamaktadır. Bu yaşlı ve bilge ihtiyar insanlara hediye dağıtır ve onların yüreklerine mutluluk tohumu eker. Özellikle de çocukları mutlu etmek onun en yüce hasletidir. Noel Baba denilen kişinin yaşadığı iddia edilen yıllardan yüzyıllar öncesinde Orta Asya'daki bu ihtiyar ''Ayaz Ata'' dır ve yanında da "Kar Kız'' denilen torunu bulunmaktadır. Ayaz Ata'nın çocuklara olan düşkünlüğü yanındaki torunundan dolayıdır.
Ayaz Ata, Türk Mitolojisine göre kışın soğukta ortaya çıkan, kimsesizlere ve açlara yardım eden, garipleri sevindiren bir efsaneydi. Evet... Târihi efsanelerle dolu bu aziz millet efsanelerini nice halıya ve kilime işleyerek onları hâtıralarda hep canlı tutmayı bilmiştir. Yeryüzünün tam ortasında olduğuna inanılan bu "Akçam Ağacı'' ki, "Hayat Ağacı" anlamını taşır demiştik. Bu ağacı bugün dahi motif olarak bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliyoruz.
Türkler'de Güneş'in çok önemli olduğu târihin koridorlarında bir tur atmış olan herkesce mâlumdur. İnançlarımıza göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başlayacağı 21 Aralık’ta gece-gündüzle savaşır ve uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanır.
İşte Güneş'in bu zaferini, yeniden doğuşu, biz Türkler büyük şenliklerle "Akçam Ağacı" altında kutlarız. O kutlama gerçek bir şenlik ve şölendir.
Nardugan’da insanlar evlerini temizler, en güzel elbiselerini giyer, ağacın etrafında dans edip şarkılar söyler ve sonrasında yaşlılar ziyaret edilerek onlar da bu duyguya ortak edilirdi. Tabii, bu birliktelikte bir araya gelen aileler o güne has çok özel yemekler hazırlar ve gelen herkese bolca ikram ederlerdi.
Bugün birilerinin Noel diye kutladığı sözde bayramda süsledikleri çam ağacı da tam bir aşırmadır. Çünkü Hz.İsa’nın yaşadığı topraklarda çam ağacı yetişmezdi. Sadece bu bilgi bile bu işin Avrupalılar tarafından çalınmış bir Türk kültür motifi olduğunu ispata yeterlidir.
Gelelim Ayaz Ata ve Kar Kız'a...
Bakın Orta Asya Türk toplumlarında onlar nasıl isimlendirilmiş;
Özbekler'de Ayoz Bobo,
Kırgızlar'da Ayaz Ata (Аяз Ата),
Kazaklar'da Ayaz Ata (Аяз Ата),
Azerbaycan Türkleri'nde Şahta Baba,
Tatarlar'da Qış Babay,
Başkurtlar'da ise Kış Babası olarak bilinir ve "Kar Kızı" adında da torunu vardır.
21'inci yüzyıl Türk dünyasında bugün yani 21 Aralık hâlâ tüm canlılığı ile Nardugan Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Soruyorum size çalmak mı daha kolay, yoksa çabalayarak almak mı? Tabii ki, çalmak... Bu da medeniyetsiz Batı'nın medeniyet yaratmak adına en çok başvurduğu yöntem.
Efendim, ne demiştim yazımın başında? Sertçe esen hakîkât rüzgârları, târihin tozlu sayfalarını aralayarak gerçekleri ortaya savurmaya başladı. Hadi biz de bu hakîkât kervanına dâhil olup başlayalım seyrü sefere...
Yolumuz aydınlık olsun! Görecek Güneşli günler var daha...
21 Aralık 2025 / Saat: 04.00 / Mersin
Yorumlar
Kalan Karakter: