Şerafettin GÜÇ
Emekli Öğretmen
Karamanoğulalrı Tarihi Araştırmacısı Yazar
İslamiyet’ten
önce kurulan Orta Asya Türk devletlerinde “davul”, hem varlık, bağımsızlık ve
Davulun
derin anlamlara sahip olması ve Türk coğrafyasında son derece yaygın olmasının
birinci nedeni, Türklerin ilk çalgılarından biri olması ile ilişkilidir.
Davulun
Türk kültürü açısından önemli oluşunun ikinci nedeni ise kutsallığıdır.
Davulu
Türk kültüründe önemli bir yere koyan üçüncü neden, davulun hâkimiyet ve devletin
simgesi oluşudur. Eski Türk devletlerinde hâkimiyet sembolleri otağ veya
Hakanın (Kağan'ın) çadırı, kotuz (şapka tüyü), yay, tuğ ve davuldu. Örneğin
Büyük Hun Devleti’nde “davul”, “tuğ” ile eş anlamdaydı ve devletin,
bağımsızlığın simgesiydi.
Eski Türk
Kağanları, yeni tayin edilen komutan ve beylerine, belirli sayıda tuğ ve davul
verirlerdi. Her komutanın rütbesi, aldığı tuğ sayısına göre değişirdi. Bu
anlamda davul, siyasi açıdan “tanıma” manasına gelmekteydi.
Davulun
devletin simgesi olması, devletin diğer bir sembolü olan tuğ takımlarında
(askeri müzik takımlarında) başlıca çalgı olmasına neden olmuştur. Elbette
davulun sahip olduğu güçlü ve etkili sesin askeri müziğe olan uyumu da bunun
diğer ana nedenidir.
Davul
askerî müzik takımlarında yer almakla beraber, savaş başlangıcında, savaş
esnasında ve bitişinde önemli bir haberleşme aracısıdır. Öyle ki davulun doğru
şekilde çalınması savaşın neticesini etkileyecek öneme sahiptir. Bu nedenlerle
Orhun Kitabelerinde savaş araç gereçleri arasında sayılmıştır.
Davulun
farklı çalınış biçimleri, halkın iyi ya da kötü bir haber almak üzere
toplanmasına, savaşa karşı uyarılmasına, yarışma ve eğlencelerin duyurulmasına
kadar pek çok anlamı içermekteydi.
Davul,
güçlü sesi ile debdebe amaçlı olarak hem hükümdar saraylarında hem de halk
içinde kullanılmıştır. Bu şekilde coşkunun ve bazen de gösterişin dili
olmuştur. Davul sadece eğlenceli anların değil, acının da dili olmuştur.
Nitekim yug/yog (cenaze) törenlerinde de davul yer almıştır.
Örneğin
Asya Hunlarının devamı niteliğindeki Avrupa Hunlarının ünlü hükümdarı
''Tanrı'nın Kırbacı'' Başbuğ Atilla Han'ın ölümü sırasında yapılan yoğ
töreninde, onun macerasını anlatan ağıtlar çalınıp söylenirken,
dinleyenlerin
yüzlerini yırtıp kanattıkları, atlarıyla ölünün etrafında dolaştıkları,
düdüklerin, davulların, çalıp-söyleyen ozanların ağıtları ile acılarını ve
gözyaşlarını akıttıkları söylenmektedir.
Tabl-ı Beşaret: Bir kale fethedildiğinde çalınan
davuldur.
Tabl-ı Asayiş: Savaşta gece bastırınca,
çarpışmayı durdurmak için çalınan davuldur.
Tabl-ı Cenk (Tabl-ı Saf): Savaşın başladığını belirtmek için
vurulan davuldur.
Tabl-ı Cenk-i Harbi: Savaş bitince, divan toplantısının
yapılacağını duyurmak için çalınan davuldur.
Tabl-ı Derbend: Yatsı vaktinden sonra,
kervansaraylarda, hanlarda, şehir kapılarında kapıların kapanacağını duyurmak
için çalınan davuldur. Bu davul çalındıktan sonra kimse içeri alınmaz ve
kimsenin dışarı çıkmasına müsaade edilmezdi.
Tabl-ı Ordugâh Nöbetleri: Karakollardaki erlerin ve
kalelerdeki nöbetçilerin gece nöbetinde uyumaması için çalınan davullardır.
Tabl-ı Lağım: Kale kuşatmaları sırasında düşman
kuvvetlerinin, kale duvarını yıkabilmek için lağım kazdığını tespit etmek için
kullanılan davullardır.
Kaynaklar:
Abant
İzzet Baysal Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nesrin
Kalyoncu,
Feyzan
GÖHER VURAL Doç. Dr. Niğde Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı,
Yorumlar
Kalan Karakter: