(Pek saygıdeğer okur, arkadaşım.
Aşağıda, okuyacağın yazıda geçen olay, benim 70 yıllık ömrümün, en etkileyici beş hadisesinden biridir.
Belki de birincisidir.
Yazıyı okurken, hadiseyi kafanda canlandırarak okumanı öneririm.)
Doksanlı yılların ikinci yarısı idi.
Görevli olduğum Zembilli, Ali efendi mah. Bağlarbaşı camiinde yatsı namazını eda edip çıktık.
Dışarıda bir arkadaş beni bekliyor.
165, boyunda,
60 kilo civarı,
Zayıf, kara yağız, kasketli, mahallede bile, görmediğim biri.
Hayırdır inşallah.
Selamlaştıktan sonra:
-Hoca,
-Buyurun:
-Bizim bir bebemiz oldu, kulağına ezan okunurmuş, onu bir okuyuver.
-Şimdi vakit geç oldu, yarın gündüz,
okusak nasıl olur?
-Bizim hanım üç gün doluyor hocayı alda gel dedi.
Aramızda geçen bu konuşmadan sonra, pek kötü niyetli biri olmadığını, anladım.
Hayır gece vakti, çocuk kulağına ezan???
Olur ya, iki sokak ilerde, üç kişi daha çıkar, bir dakika deyip bir tuzağın tam ortasında kalır mıyım diye aklımdan geçti.
O yıllar pek hırlı yıllar değildi.
-Tamam, haydi gidelim.
Yüz elli metre ileride karanlık bir sokakta, bir kapı önünde durduk.
ACI BAŞLIYOR.
Benim eğilerek girebileceğim tahta bir kapı. Arkadaş önde ben arkada girdik. 2 ye 3 metre büyüklüğünde, kilim serili bir ara yer.
Buradan odaya girilen kapı yerinde, kapı yok, perde tutulu.
Burası da, 3 e 4 büyüklükte bir oda.
Evin toplam büyüklüğü bu kadar.
Köşede evin hanımı anne, bitişiğinde, üç günlük bebesi.
Gelirken kız olduğunu öğrendiğim bebe kucağımda.
EZAN, İKAMET ve İSİM..
Unuttum.
Bir, metreye bir metre, büyüklüğündeki pencerede bir gaz lambası.
Yani elektrik yok..
Görev bittikten sonra tam çıkacağım.
- Hocam lokum buyur, diye bir ses.
Evin beyi, elinde bir tabakta üç adet lokum var bana uzattı.
- Çok sağ olun almayım.
Eskilerde kuru emzik vardı, o lokum ona, sürülür, bebeğe verilirdi.
(Şimdi iki yaşında bile tatlı verilmiyor,)
Dışarı çıktık sordum.
-Siz niye buradasınız.
-Hocam burası dayımın samanlığı aslında.
Biz biraz düzelttik, başımızı soktuk.
Dayım ineklerini sattıktan sonra boşa çıktı.
Biz kullanıyoruz.
Eve geldim.
Nasıl geldim bilmiyorum.
Telefon a sarıldım.
Sabah için beş arkadaş ayarladım.
RABBİM,
ODADA KAPI YOK.
EVDE, ELEKTRİK YOK.
YİYECEK BİR ŞEY YOK.
YOK,YOK,YOK,YOK.
Bunca yoklar icinde ezan tekbir ihtiyacı.
Adını Miskin kullarına, unutturmayan ALLAH'ım, sana canlar kurban.
( Bu arada miskin, ihtiyaç içinde olup ta halini kullara değil Allah a arz eden kişi demektir)
Hemen arz etmeliyim:
Kâinatın efendisi Buyururlar:
ALLAH' IM BENİ, MİSKÎN OLARAK YAŞAT, MİSKİN OLARAK ÖLDÜR,
MAHŞERDE MİSKİNLERLE HAŞRET.
Evde, yarım saat önce kulağına ezan okuduğum hanım kızın, isminin anlamına bakıyorum.
Gökyüzünde ki takımyıldızlarının birinin, en büyük yıldızının adıdır yazıyor.
Aynı zamanda Enes bin Malik hz.nin annesinin ikinci adı.
Sabahladık...
Akşamdan ayarladığım arkadaşlarla, işbaşındayız.
Akşamleyin,
Kapıları yenilenmiş,
taban tahtası çakılmış,
halıları serilmiş,
Işıl ışıl elektriği yanan,
Buzdolabı dolu, iki aylık nevalesi temin edilmiş evi görünce tam şükür, edecektik ki;
-Hocam diye bir ses.
-Buyurun.
BURAYI BU KADAR DÜZELTMESEYDİK DAYIM ELİMİZDEN ALIR KİRAYA VERİR.
Demez mi?
-Bak dayın öyle bir şey derse,
Bize kiraya versin, yine sen otur.
Dayını bana gönder tamam mı?
- Tamam hocam.
Üç yıl önce yıldız hanım gelin oldu.
Ailemiz şu anda, 96 evler diye bildiğimiz evlerden birinde kalıyor. Zaman zaman, Hatunla uğrayıp geçiyoruz.
Hâlâ bilmiyorum ama galiba Bey de bayan da okuma yazma bilmiyor.
Hadis:
KANAAT TÜKENMEYEN HAZİNEDİR.
(Not: Anlattığım konuda bütün maddiyat gerektiren ihtiyaçlar, çarşıdaki esnaf Arkadaşlarımız tarafından karşılanmıştır.
Elektrik bağlanmasında formalitelerden önce bağlama işlemini yapan, o zaman tek de kontrolörlük yapan Osman Şahiner (merhum)
Arkadaşımızdı.
Allah Gani Gani
Rahmet eylesin. Biz yalnızca aracılık ettik.)