Seksenlerin sonlarıydı galiba.
Veya doksan başları.
Haftalık sohbetler yapardık.
İ. Hakkı Konyalı mahallesinde oturuyordum.
Toprak damlı evimde.
Sohbet bizdeydi.
İmam Hatipten hocam sohbet edecekti.
Yatsıyı kıldırıp acilen eve geldim.
Havada kar havası vardı.
Derken gelmeler başladı.
İçeride simtaş soba Ermenek kömürünü iştahla ham ediyordu.
Her gelen bembeyaz giriyordu.
Aralıkta üzerini çırparken:
Allah Allah, sabaha bir metre olur inşallah diyordu.
Yirmi beş civarı arkadaş olmuştuk.
Sohbet başlamıştı.
Sobalar kapıya yakın kurulurdu.
Yine öyleydi.
Sobanın dibine Sami döker abim oturmuştu.
Zaten daha yukarı oturamazdı.
Onu saygı dışı bilirdi.
Dünya'da tanıdığım nadir müminlerden biriydi kendisi.
Çay molasında herkes camdan dışarı bakıyordu.
Ve arkadaşlar çayımızı içelim kalkalım.
Geç kalırsak kar yolları kapatacak diyorlardı.
Çünkü bizim yollar stabilize haldeydi henüz.
Ve herkesin arabası yoktu.
Sami abi bisikletle gelmişti meselâ.
Öyle de oldu çaydan sonra herkes gitti.
Çünkü kar lapa lapa yağıyordu.
Bölüp bölüp atıyor deriz ya, işte öyle.
Rahmet bereket yağıyordu.
Aylardan Ekim sonu veya Kasım başı olabilir.
Şimdiiiiiii.
Bugün Ocak ayının altısı.
Yıl 2024.
Henüz kar yok.
Tam bir bahar havası var.
Yağmur duası mı yapsak acebâ.
Yok yok, biz sağlam bir muhasebe yapmalıyız.
Ne oldu da yağmaz bu rahmet diye.
Yeryüzü aynı, gökyüzü aynı.
Sence hocam der gibisiniz.
Bence si şu.
Biz o zaman bugünden daha kalenderdik.
Ama bugünden daha cömerttik.
Her şeyimiz bugünden çok azdı.
Ama ülfet muhabbetimiz fazlaydı.
İyi gün dostu değildik.
Bugünden daha cesurduk.
Şüpheci değildik.
İmanımız, tevekkülümüz yüce Allah'aydı.
Şimdi herkes gölgesinden korkuyor.
Servetine güveniyor ve onu kaybetmekten korkuyor.
Çok net hatırlıyorum.
İki öğretmen bir esnaf birde rahmetli Osman Şahiner.
Bir günde bir kalenderin evinin tabanını tahtalattık.
Olmayan iç kapısını taktırdık.
Evine elektrik bağlattık.
Halı kilim döşeyip, bir aylık market ihtiyacını gördük.
Ve duasını almıştık.
Bunu niye anlattım.
Yahu paramız yoktu belki, ama azmimiz vardı.
Arkadaşlığımız vardı.
Miskinle beraber ağlayabiliyorduk.
Gökyüzü de bize eşlik edip o'da ağlıyordu.
O zaman misafir olurdu soframızda.
Az olan varımızı bölüşebiliyorduk.
Şimdi evimiz genişledi belki, fakat gönlümüz daraldı.
Uzun lafın kısası hayatın tadını alamaz olduk.
Niye mi?
Niyesini yukarıda anlatmaya çalıştığımı sanıyorum.
Dilimizdeki Müslümanlık, halimize yansıdığı gün.
Terazimiz düzeldiği gün.
Aldatmayı bıraktığımız gün.
Bir gün değil, her gün dostu olduğumuz gün.
Gölgemizden korkmadığımız gün.
Allah'ım bize imdat edecektir diye inanıyorum.
Yoksa biz oturduğumuz yerden inanmadığımız duayı eder dururuz.
Kalın sağlıcakla.