Nice insanlar tanıdım.
Nice canlar gördüm.
Hayat dolu, cıvıl cıvıldılar.
Emelleri vardı.
Hedefe yürüyorlardı.
Büyük projeler peşindeydiler.
Gece gündüz demeden koştular.
Tamda düzlükteydiler ki;
Pürüz çıktı.
Tökezleyenler oldu.
Arkadaşı çoğalanlar oldu.
İşlerini elemanlarına havale edenler oldu.
Patron koltuğunda yayılmanın tadını çıkaranlar oldu.
Dışarıda yemek yemeye alışanlar oldu.
İşte ne olduysa o zaman oldu.
Bütün bunlar olurken, ben nemi yapıyordum.
Söylüyorum:
Şeriat gelecek, dertler bitecek.
Önce ahlâk ve maneviyat.
Ağır Sanayi.
Fabrika yapan fabrika.
Adil düzen.
Kahrolsun emperyalizm.
Vesaaaaaaire..!
Diye bağıra bağıra gırtlak patlatıyordum.
Şu yukarıda saydığım hedeflilerden biri vardı ki...
Aynı akrandık.
Tek hedefi, hedefsiz yaşamaktı.
Hayat doluydu.
Şen şakraktı…
Kostak yürürdü.
Fakir dostuydu.
Anında ağlardı.
Rahmetli Türkeş'e, kambur babam derdi.
Sinirlendiği zaman, gözleri görmezdi.
Polise kafa atabilen biriydi.
Sık sık harçlığı biterdi.
Çok beraber sabahladık, güle oynaya.
Çok beraber yara sardık.
Kırk yıla yakın arkadaşlık ettik.
Lafını çektiğini, hiç görmedim.
Arkadaş canlısıydı.
Bir akşam bir dostun düğünündeydik.
Gece haber geldi.
Beynine kan sıçramış.
O'na şimdi, pıhtı atmış diyorlar.
Daha uyanamadı.
Şimdiki yeni hastahanede ilk o yıkandı diye biliyorum.
Alt ucu bir pıhtılık bir hayat.
Ne sevinmeye, ne üzülmeye değer.
Karakoç’un “Değmez bu dünya” diye bir şiiri var.
Bin defa okusam, usanmam.
Ancak ders alırım.
El ayanızı düz tutun.
Tam ortasına bir kaşık un koyun.
Ağız hizanıza getirip, hızla üfleyin.
Bir üflemede, undan eser kalmayacak.
İşte bütün çaba o unu, yele vermeme çabası.
O'da mutlaka gerekli...
Ama bedeli, ilahi emirleri terk olmamalı.
Kabrin PÜRNÛR olsun aziz dostum.
Olsun herkes bir sebebe bağlı göçüyor buradan.
Bizde inşallah, imanla göçmeyi umuyoruz.
Rabbim muradımıza nail eylesin.
Buradan haber sorarsan,
tozdan dumandan ferman okunmuyor.
Herkes büyük hedef peşinde.
Anladın sen kalanını.
Sizde sağlıkla kalın kıymetli arkadaşlarım.