Aşağıda bir bulvar resmi var.
İsterseniz önce ona bakın.
Bugün okul yok ya.
Havada müsâit.
Alıp başımı gittim şöyle uçsuz bucaksız bir vadiye.
Demeyi nede çok isterdim.
Karamanımın en merkezi yerine doğru gittim.
O gördğünüz sokak, tartan konağının hemen arkası.
Nasıl? Beğendiniz mi?
Ben ağlamaklı oldum.
Çünkü altmış yıl önce,
öyle sokaklardan dolana dolana okula gidiyordum.
Yarı aç, yarı tok.
Kışta kıyamette.
Toprak sıvalı duvarlara, doya doya bakınız.
Üstündeki beyaz cıla, nasıl da tanıdık değilmi.
Ona şöyle yanlamasına bir kova su serpin ve kokuyu ciğerlerimize çekin.
Toprak,
öpöz anamız gibi gardaş.
O sokaklar bir dile gelsede anlatsa.
Beli bükük, eli âsalı ve tesbihli mütevekkil dedelerin cami yolculuğunu.
Eli güğümlü, alnı penezli hanım teyzelerin çeşmeye gidişlerini.
Sokaklar tek atlı yaylı araba trafiği için ayarlanmış.
O evlerin hepsinin küçükte olsa harımı var.
Sabah saatlerinde bazlama,
ikindiye doğru şebit kokusu gelir oralardan.
Kapılarında halkalar olur.
Hani Kürt gardaşımız adres tarifi yapmış ya.
Nasıl mı?
Şöyle.
Kars'ta ki babasını, asker arkadaşına tarif etmiş.
Bak gardaş:
Varırsın Karsa.
Kars'ta bir arsa.
Arsa da bir yapı.
Yapıda bir kapı.
Kapıda bir halka.
Halkayı çalka.
Çıkar bir baba.
Sırtında aba.
Sakalı kaba.
Ahada o benim baba.
İşte o halkalardan halka olur o borda kapılarda.
Hattâ iki adet olurmuş derler.
Büyük tok sesli olan erkekler için, küçük ince sesli olan hanımlar içinmiş.
Plazalar sizin olsun da verin benim sedirli, toprak sıvalı evimi demek istiyorum.
Çokmu bir şey istiyorum?
Mevlâ aşkına.
Kalın sağlıcakla.