Şimdi römork la geliyor, buğday pazarına.
Nohut, buğday, arpa, fasulye vs.
mendiline dört avuç katar dolaşırdı esnafı dükkan dükkan.
Bundan şu kadar daha var alır mısınız diye.
İşte o mendildeki dört avuç ürüne,
MOSTRA denir.
O ne ise römorktakide odur.
Veya tersi,
Römorktakinin aynısıdır mendildeki mostra.
Çünkü o ordan gitmedir.
TBMM.
Açılımını herkes bilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Altıyüz vekil var.
Biz asılların MOSTRA sı yani.
Aynı bir mendil nohut gibi.
Bundan seksen beş milyon daha var römorkta.
Seksen beş milyonun MOSTRA sı bunlar demenin hiç bir mahsuru yoktur.
Şuradan buradan olması farkedermi.
Milim farketmez bana göre.
Aynı ülkenin okullarında okumuşlar.
Aynı arsada top oynamışlar.
Aynı mahallede büyümüşler.
Aynı.... aynı.... aynı...
Avukat var.
Mühendis var.
Baytar var.
Doktor var.
Hatta müftü vardı eski yıllarda.
Şimdi bilmiyorum kim var kim yok.
Hepsi birbirinin ne olduğunu bilir.
Nereden bilir.?
Mahalledeki arsadan bilir.
İlk okuldan bilir.
Komşunun bahçesinden beraber erik çaldılar oradan bilir.
Mahalle kahvesinde pişti oynadılar oradan bilir.
Beraber bayram namazı kıldılar oradan bilir.
Zafer sinemasında Malkoçoğlu izlediler oradan bilir.
Bilir be gardaş.
Yorma ben'i.
Biz'de biliriz onların ne olduğunu.
Nereden mi biliriz.?
Biz gönderdik , içimizden gittiler.
Oradan biliriz.
Biz güttüğümüzü bilmezmiyiz ki,
gönderdiğimizi bilmeyelim.
Arıza şurada.
Bizim gruptakiler melek ötekiler şeytan.
Ne zamana kadar.?
Gurubunu bırakıp biz'e gelinceye kadar.
Veya biz'i bırakıp başka yere gidene kadar.
Bizim MOSTRA mız birbirlerine veryansın ederlerdi eskiden.
Hâlâ öyleler galiba.
Ağıza alınmayacak sözler ediyorlarmı.?
Ediyorlar.
Ne zaman düzelirler.?
Biz ne zaman düzelirsek.
Biz düzgün değilmiyiz.?
Vallahi MOSTRA mız meydanda.
Nasıl olduğumuzu oraya bak görürsün.
Ben'im gibi imamın senin gibi cemaati olur.
Böyle milletin öyle vekili olur.
Biz stadyumlarda koro halinde hakaret edebilen tek milletiz.
'Bu millete iyilik yaramaz"
diye dilimize yerleşmiş sözümüz var bizim.
Neden yaramaz.?
Kötülük gelirde ondan diye inanırız.
Yazacak çok şey var, ancak yeri ve zamanı değil.
Bir fıkra ile bitirelim.
Arslan, canavar, tilki bir ceylan avlamışlar.
Arslan nasıl yiyelim diye sormuş.
Canavar hemen atılmış ve üçe eşit şekilde bölelim yiyelim demiş.
Arslan var gücüyle vurup canavarı yere sermiş.
Tilkiye sormuş nasıl yiyelim diye.
Tilki:
Estağfurullah efendim sizin yanınızda ne haddimize ceylan yemek.
Siz BUYURUN yiyin, artarsa bizde dua ederek yeriz der.
Arslan sormuş.
Aferin sen nereden biliyorsun böyle âdil paylaşım yapmayı.?
Şu yatan ve titreyen canavarın halinden efendim der tilki.
Biz'im arslan vekillerimiz var.
Ben bunu bilir,bunu söylerim efendim.
Sağlıcakla kalın.
NOT: Fıkra, merhum kırılan Ahmet lakabıyla maruf Ahmet Bilgin'den alınmadır. Rahmetler olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: