Geçen hafta bugün dü.
Yani cuma günü.
Namaz için camideyiz.
Farz öncesi müezzin efendi nidâ etti.
Aziz cemaat Corona öncesi gibi sık saf tutacağız.
Allah, Allah hayırdır inşallah.
Ağır ağır yapsaydık.
Yarım metre arayla dursaydık meselâ.
Diyorum içimden.
Vaka sayısı, ölüm oranı hâlâ yüksek.
Neyse büyüklerimiz daha iyi bilirya bizde.
Ben'de öyle avuttum kendimi.
Sonra öğrendim ki genelge varmış bu konuda diyanetimizden.
Virüsün genelgeden haberi varmı orası meçhul.
Velhasıl biz'im mesafe camide sizlere ömür.
Gerçi yazılar yerde, duvarda duruyor ama, olsun varsın.
Ertesi gün millî maç günü.
Öğrencilikten kalma öyle bir tutkumuz var.
Seyirci olarak tabii'ki.
Takım tutarmıyım.?
Gençliğimde evet.
Gençlerbirliği ni tutardım.
Niçin Gençlerbirliği mi.?
Üç büyükleri sürekli o yenerdide onun için.
Bizde emekçi halktan biri olarak Anadolu nun yanındaydık.
CEBELİTARIK..(Tarık'ın dağı )
Arapçada bu demek.
Malûm millî takım galip.(6-0)
Merak ettim, biz kimi yendik diye.
Geogle amcaya sordum.
Yalnızca 6 (altı) km² toprağı,
35.000 nüfusu olan bir yermiş rakip.
Yâni Mersinin mut ilçesi kadar bir yer.
İnsan gol atınca bağırmaya utanır.
Pazar günü Adana yolundayız.
Ilgın dan gelen torunlarımla birlikte yedi kişi otobüsteyiz.(Arabayla cesaret edemedik)
Mut Mersin üzerinden gidiyoruz.
Manzara harikamı harika.
Ben hariç bizimkiler ilk defa görüyorlarmış meğer o bölgeyi.
Helede mut'tan Erdemli ye kadar.
Tarifi imkânsız güzel.
Yorgun ruhum tazelendi desem yeridir.
Otogarlardaki hercü merci özlemişim.
Biz'im eski garajdaki,
Mutaaa. Mutaaa.
Konyaaaa Konyaaa seslerini hatırladım.
( Konyaa diye bağıran arkadaş a koçero derlerdi hocam diyor bizim Kodabey.)
Erdemli den itibaren, yeşil ve Denizli bir dünya başlıyor malûm.
Mandalina ağaçlarının meyveli görüntüsü, saatlerce seyre değer.
Ve çatısız evler.
Şalvarlı yurdum insanı.
Sıcak ve cıvıl cıvıl.
ADANA..
Yeşil mi yeşil, ılıkmı ılık, tam zamanı dediler.
Üç kızım, beş torunum,hatunla ben.
Damat beyi evinden, barkın'dan ettik.
Annesine transfer oldu kendisi.
Pazartesi öğleye yakın dışarıdayım.
Yorgun başımı gezdireceğim.
Seyhan ilçesinin içinden geçen kanal tertemiz, pırıl pırıl ve bize pek yakın.
SU..
İnsan vücudunun ve dünyamızın dörtte üçü (3/4) sudur deniyor.
İnsanı dinlendirirmiş akıntıyı izlemek.
Seyrettim bir müddet.
Hava ve su.
Biz canlıların mutlak,
olmazsa olmazımız.
Bütün canlıları su'dan yarattığını söyler Rabbimiz Kur'an'ı Kerim'inde.
Havadan sudan bolca söz edelim bence.
Öğle için bir cami serinliği arıyorum.
Buldum ve sığındım Hüseyin Hatice Akgül camiine.
Kıble yönünde bir inşaat başlıyor galiba.
Demir yığınının üzerinde tek başına bir bey yemeğini yiyor.
Öğle aralığındalar belli ki.
Öyle iyi bilirim ki o
"Kuru yavan acı soğan"
sofranın tadını.
Helede gazete külahı na konmuş,
elli gram kececilerden alınmış siyah zeytin varsa.
Afiyet olsun Adanalı dayı.
Burnumuzda direk koymadın sızlamadık.
Uzattım biliyorum.
Salı ikindi serinliğinde,
yaşımıza yakın, beş kişilik bir avlu sohbetinin içinde buldum kendimi.
Çay ve dost sohbeti.
Ruha, bedene masaj yerine geçer bizde.
Akşama bir maç daha varsa konu malum.
İbrahim bey anlattı.(Damadın abisi kendisi)
Dr. Adama sormuş,
Kronik bir hastalığınız varmı diye.
Fenerbahçeliyim yetermi demiş hasta.
Gülüştük.
Çarşamba yı cami, çarşı, mezarlık turu yaparak geçirip,
Perşembe yine otobüsle dönerken,
Sartavulda güzel yağmur vardı akşam üzeri.
İnşallah Karaman'dada vardır dedik ancak..... Biliyorsunuz.
Eh bu haftalık böyle oldu.
Huzurlu günleriniz, sağlık lı yarınlarınız olsun.
Sağlıcakla kalın.