Sene altmış bir. (1961)
Karaman'a göçmüştük.
On yaşındayım.
İlkokul üçü Ondokuzmayıs ta okudum.
Sakabaşı mahallesinde oturuyoruz.
Köyden gelmişiz.
İlk şehir görüşüm.
Bütün evler kerpiç yapı.
Belki devlet daireleri betonarme.
Evlerin içi çamur sıva, beyaz cıla.
Hafif su serpintisinde mis gibi toprak kokusu.
Akşam olsada sarkık lamba bir yansa diye beklerdim.
Tavandan aşağı sarkan siyah boru ve ucunda çevirmeli siyah düğme.
Yalvarırdım ben yakayım diye anneme.
Gündüz gibi olurdu odamız.
Evin içinde su bile vardı.
Köyde üç yüz metre den güğümlerle taşınırdı.
Gerçi hiç çam ağacı yoktu ama olsun varsın.
Ondokuzmayıs evimize üç yüz metre kadar.
Temiz temiz sıralar.
Hademe amca.
Bizim köyden fazla talebe.
Çok fazla öğretmen.
Ürkek ürkek duruyorum her yerde.
"Yaban koyun, uz yatar" demiş ya atalarımız.
Benimki o hesap.
Teneffüs te çocuklar kapılara koşuyorlar.
Baktım ki bir ihtiyar adam söğüt çöpüne bir şey dolayıp dolayıp satıyor.
Tembih de ediyor.
Bitince çöpleri geri getirin tamam mı.?
Öğrendim ki macun derlermiş ona.
Dağalı (Akpınar) Hasan amca imalatı nı ve satışını yapıyor.
Bir evin bir oğluyum o tarihte.
Hasan amcanın her teneffüste aboneli müşterisiyim
Hasan amca gördüğüm ilk müteşebbis.
(Bir miktar iktisad okumuşluğumuz var.)
Mayıs sonuna doğru okula dişçiler geldi.
Her yıl gelirmiş.
Ayakta aç ağzını diyorlar, veeee.
Beş dişimi bir'den çektiler.
Gerçi macun için diş lazım değil ama, hayat devam ediyor.
Rahmetli babam canlı hayvan tâciriydi.
Şimdi ki yeni milli eğitim müdürlüğünün olduğu yer hayvan pazarıydı.
Babam beni yardımcı götürürdü yanında.
Yolda giderken çürük su çeşmesinden sulardık hayvanları.
O zamanlar sağ su, çürük su çeşmesi vardı şehir içinde.
Pazarın için de seyyar etli ekmek satıcısı dolaşırdı.
Elinde bir su testisi ve bardağı olan çocuklar su satarlardı.
Bir sene kalabildik şehirde.
Ertesi yıl yine köydeyim.
Köyümde ki üç çeşmeden birinin adı tatlı su.
Evimiz ona yakın.
Gerçi macuncu Hasan amca yok.
Fakat halis Muhlis köy pekmezimiz var.
Kendi ürünümüz deri peyniri de yanında.
Ve köyde beraber büyüdüğüm arkadaşlarım.
Köy tabiriyle akranlarım.
Ahırlarda çivi oynarız.
Saf çocuğuyuz, masum Anadolu'nun.
On yaşında ki köy çocuğu Mustafa'nın aklında kalan:
Sırtı kepenek li gece bekçilerinin uzuuuun uzun çalan düdükleri.
Ağa değirmeni ve şehir ırmağı.
Zabıta amiri Kara Mustafa nın ırmakta yüzen ördekleri.
Boyalıca özenle yapılmış yaylı arabanın çıkardığı tatlı ses.
Ondokuzmayıs'ın iki metre boyundaki müdürü ( galiba)Fahrettin bey.
Ve ELBETTE dişlerimin katili