Gaz, duz, (tuz) sabun, kibrit.
Ev ihtiyacı bunlardı.
Daha doğrusu şehirden ihtiyaçlar bunlardı.
Yağ, peynir, pekmez, patates, soğan, un, bulgur, fasulye, salça.
Bunlarda köyden tedarik edilenler.
Odun dağdan, su köy çeşmesinden.
Televizyon yok.
Telefon diye bir şey duyulmamış.
Diş fırçası ve macunu,
Dünya'da vardır belki fakat bizim köyde yok.
İskarpin herkes te yok.
Hanımlar için, naylon ayakkabı var.
Pembe, kırmızı, mavi.
Kışın altı ay kar kalkmaz.
Kalksa da hemen yenisi yağar.
Baharla karlar erimeye başlar.
Köyün içinden haftalarca cağıl cağıl su akardı.
Yine kışın her evde ıstar kurulur evin hanımı zili çul dokurdu.
Akşamları nohut gavurgası eşliğinde çorap örerdi.
Her evde illâ bir mangal olurdu.
Kuru fasulye(içi kemikli) onun üstünde pişerdi.
Evin kedisinin ikametgâhı o mangalın altıydı.
Çünkü orası her daim sıcak olurdu.
Köy odasında yaşa göre oturulurdu.
Kendinden büyüklerden, yukarı oturulmazdı.
Tereyağı, sadeyağdı.
Şimdi marketlerde, yarım yağlı tereyağı satılıyor.
Yumurta evin tavuğundandı.
Süt evin ineğinden veya koyun, keçisindendi.
Paramız belki dolara denkti.
Döviz duyulmamış bir şeydi.
Terzilik, marangozluk, berberlik muteber meslekti.
63 te, babam köye ilk radyoyu getirmişti.
Akşam saat altıda ajans başlardı.
Ardından yurttan sesler başlardı.
Aliye akkılıç, Nezahat bayram, Mustafa Geceyatmaz'dan türküler dinlerdik.
Siyah önlük, beyaz yakalık vardı.
Oluklu yolunda marşlar söyletirdi muallimimiz bize.
Tuna nehri akmam diyor.
Kenarımı yıkmam diyor.
Şanı büyük Osman Paşa.
Plevne’den çıkmam diyor.
Diyerek yeri göğü inletiyorduk.
Bizim bu çığlığımız, eminim Avusturya'dan duyuluyormuştur.
O zamanlar Karamanımda park sorunu yoktu.
Çünkü topu topu 80 araç ya vardı ya yoktu.
Taşçı Mevlüt amcanın taş kamyonu aklımdaki tek vâsıta.
Evde kızlarım, okulda arkadaşlarım soruyorlar.
Nasıl yaşıyordunuz? diye.
Bu sorunun altındaki zamir, akıllı telefona gidiyor biliyorum.
Bende diyorum.
Konuşarak, gülüşerek yaşıyorduk.
Yeter uzattım biliyorum.
Sağlıcakla kalın.