Acı, canlıya ıstırap veren şeydir.
Biz isteriz ki, işimiz hep olumlu gitsin.
Acısız hayatımız, olsun.
Gam, kederden uzak olalım.
Halbuki sünnetullah böyle değildir.
Yâni diğer tabirle, doğa kanunları.
Bu, her mevsim ilkbahar olsun demek gibi bir şey.
O'da hayatın akışına terstir.
Biz önce insanız, sonra İslam'ız.
Biz hiçbir acıya sevinemeyiz.
Velevki düşmanımız olsun.
Biz bütün insanlar için, hidayet dilemek durumunda olanlarız.
Biz kendini taşlayanlara, hidayet dileyen peygamberin ümmetiyiz.
Bilselerdi yapmazlardı demeliyiz.
Bizim öfkemiz aklımızı, esir almamalıdır.
İnsanlar yanılabilirler.
Doğruyu göremeyebilirler.
Bilhassa, doğal felaketleri, ceza gibi görmek yanlıştır.
Eğer ceza ise, üç yaşındaki yavru neyin cezasını çekti aceba?
Uyar'ı diye ders çıkarmalıyız.
Yine günahsız telef olan hayvanlar, hangi suçun cezasını çekmiş olabilirler.
Sahabenin, sahabe ile savaşını nasıl izah edebiliriz.
İnsanlar, her türlü etkiye açık canlılardır.
Çabuk öfke, çok zarara sebep olabilir.
O yüzden, Peygamber efendimiz üç nasihat isteyen kimseye;
Üç defa,
‘Gazablanma, gazablanma, gazablanma’ demiştir.
Sosyal medyada anlaşılmaz şeyler yazıldığı oluyor.
Başka partiliye bile lânet okunabiliyor.
Bakıyorsunuz üç ay sonra o adam,
lânet okuduğu partiye girmiş.
Adı üstünde politika gereği deniyor.
Belki o minderde doğrudur.
Ama biz yapmayalım.
Çünkü biz, her sözümüzün yazıldığını bilen insanlarız.
Hülasa:
İki şeyden sakınalım.
Zarar vermekten.
Acıya sevinmekten.
Biz bilirsiniz, gayr-i Müslimlerle de Âdem as. dan kardeşiz.
Aman hocam diyebilirsiniz.
Deseniz de doğru doğrudur.
Biz rahmet peygamberi efendimize uymak borcundayız.
Unutmayalım.
Kalın sağlıcakla.