27 Mayıs 1960 darbesini yapanlardan, Milli Birlik Komitesi üyesi merhum Dündar Taşer’den dinleyin:
“l960 hareketinin ertesi günü İstanbul’dan bir profesörler heyetini davet ettik. Onları hürmetle ve ayakta karşıladık. Gelir gelmez; “Aç olduklarını söylediler” Biz de açtık. Ama yemeği düşünmemiştik. Hemen yemek getirttik. Yediler. Hattâ o sırada Cemal Paşa, “Ben de açım çocuklar!” dedi ve onların en büyüğünün önünden artan yemeği yedi.
Onlara karşı böyle bir hürmetle dolu idik. Bu, ne de olsa ananelerimizden gelen bir şeydi. Ümeranın ulemaya hürmeti gibi idi. Türkiye’de çok şey değişmişti ama değişmeyen böyle şeyler de vardı. Yemeklerini yedikten sonra “Bize bir Anayasa yapın” teklifinde bulunduk.
Onlar: “Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz?” diye sordular.
İşte bu sual beni intibaha getirici cümle oldu.
“Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz?” Allah Allah benim istediğim gibi mi Anayasa olacak? Öyleyse size ne lüzum var? Osman Gazi’nin kurduğu devlette böyle olmamıştı.
O zamanın hukukçuları ve uleması “Kanun senin istediğindir!” dememişlerdi. Aksine, “Sen şunu yapabilirsin, şunu yapamazsın; şu senin salahiyetin dâhilindedir, şu değildir; şu senin yapmakla mükellef olduğun şeydir ve vazifendir. Şuna ise hakkın ve selâhiyetin yoktur!” demişlerdi. (Devamını Ziya Nur’un “Dündar Taşer’in Büyük Türkiye’si” isimli eserden okuyuverin.
Keşşaf tefsirinin sahibi Zemahşeri (ö:538/1144)
Şirbini, (ö: 970/1570) Siracü’l-münir,
Alusi, Ruhu’l-Meani, 1270/1854)
Gazali, (ö: 505/1111) İhya’sında
“Zalimlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım olunmazsınız.” (Hud süresi ayet 11/113)
Ayetinin tefsirinde şöyle nakletmişler:
“(Tabiinin büyüklerinden muhaddis) Zühri (ö:124/742) devlet başkanlarıyla düşüp-kalkmaya başlayınca din kardeşinin biri ona şöyle bir mektup yazar:
“Allah hepimizi afvetsin, sıhhat ve afiyet versin, Ebubekir (Zühti), Allah seni fitnelerden korusun.
Sen, öyle bir hale düştün ki, seni tanıyanların, sana acıyarak dua etmesi gerekir.
Allah, sana kitabını anlama ve Rasülünün Sünnetini öğretme nimetini sana yüklediği için büyük bir şeyh oldun.
Allah, âlimlerden böyle söz almamıştı.
Allah Âlimlere şöyle buyurmuştu:
“Hani bir zamanlar, Allah, kendilerine kitap verilenlerden onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz diye söz almıştı. Onlar ise onu arkalarına attılar ve az bir para karşılığında sattılar. O satın aldıkları şey ne kötüdür.” (Al-i Imran süresi ayet 3/187)
Bilesin ki, senin işlediğin hataların en azı, yüklendiğin suçun en hafifi.
Zalimin vahşetine ünsiyet sağladın/alıştırdın. Hakkı yerine getirmeme ve batılı terk etmeme azgınlığının yolunu kolaylaştırdın.
Sen onlara yaklaştıkça, onlar seni, batıl değirmenlerinin milinin üzerinde döndüğü merkez kutub yaptılar.
Belalarına geçiş köprüsü yaptılar.
Sapıklıklarına çıkacakları merdiven yaptılar.
Seninle âlimleri şüpheye sokuyorlar, cahilleri yönetiyorlar
Seninle cahillerin kalplerine hükmediyorlar, ulemayı şüpheye düşürüyorlar.
Seninle yaptıkları, yıktıklarının yanında çok az kalır.
Dinini bozma yanında, senden aldıkları çok az kalır.
“Onlardan sonra yerlerine öyle kötü bir nesil geldi ki, onlar namazı terk ettiler, nefsin isteklerine uydular. Onlar yakında (cehaletten kaynaklanan cehennemin) Ğayyasına uğrayacaklar.” (Meryem süresi ayet 19/59) ayetindekilerden olmadığını kim emin kılabilir?
Sen, yaptığı bozgunculuğu bilerek yapana iyi muamele ediyorsun, yaptığının ne olduğunu bileni kendine zarar vererek koruyorsun.
Hasta olan din anlayışını tedavi et.
Azığını hazırla, uzun bir yolculuk başladı bile.
Yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalamaz, ve’s-Selam.”
Süfyan-i Sevri diyor ki, “Cehennemde bir vadi var; oraya kralları ziyaret eden Kur’an okuyucuları yerleşirler.”
Evzai derki, “Bir yöneticiyi ziyaret eden alimden daha fazla Allah kimseye buğzetmez.”
Muhammed bin Mesleme (sahabe-i kiramdan, Allah ondan razı olsun) der ki, “Dışkının üzerine konan sinek, bu yöneticilerin kapısında bekleyen Kur’an okuyucularından daha iyidirler.
Allah Rasülü (s.a.v.) diyor ki, “Zalimin ömrüne bereket duası yapan, Allah’ın mülkünde Allah’a ısyanı isteyerek dua yapmış olur.”
Süfyan-i Sevri’ye soruldu: “Zalimin biri, çölde susuzluktan helak olmak üzere iken ona bir damla su verilir mi? Diye soruldu, O da “Hayır” dedi., “Ya ölürse?” denildi,
“Bırak ölsün” dedi.
Yine Süfyan’ı Sevriye (Rh) terzinin biri sordu:
“Onlardan sonra yerlerine öyle kötü bir nesil geldi ki, onlar namazı terk ettiler, nefsin isteklerine uydular. Onlar yakında (cehaletten kaynaklanan cehennemin) Ğayyasına uğrayacaklar.” (Meryem süresi ayet 19/59) ayetindekilerden olmadığını kim emin kılabilir?
Sen, yaptığı bozgunculuğu bilerek yapana iyi muamele ediyorsun, yaptığının ne olduğunu bileni kendine zarar vererek koruyorsun.
Hasta olan din anlayışını tedavi et.
Azığını hazırla, uzun bir yolculuk başladı bile.
Yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalamaz, ve’s-Selam.”
Süfyan-i Sevri diyor ki, “Cehennemde bir vadi var; oraya kralları ziyaret eden Kur’an okuyucuları yerleşirler.”
Evzai derki, “Bir yöneticiyi ziyaret eden alimden daha fazla Allah kimseye buğzetmez.”
Muhammed bin Mesleme (sahabe-i kiramdan, Allah ondan razı olsun) der ki, “Dışkının üzerine konan sinek, bu yöneticilerin kapısında bekleyen Kur’an okuyucularından daha iyidirler.
Allah Rasülü (s.a.v.) diyor ki, “Zalimin ömrüne bereket duası yapan, Allah’ın mülkünde Allah’a isyanı isteyerek dua yapmış olur.”
Süfyan-i Sevri’ye soruldu: “Zalimin biri, çölde susuzluktan helak olmak üzere iken ona bir damla su verilir mi? Diye soruldu, O da “Hayır” dedi., “Ya ölürse?” denildi,
“Bırak ölsün” dedi.
Yine Süfyan’ı Sevriye (Rh) terzinin biri sordu:
“Onlardan sonra yerlerine öyle kötü bir nesil geldi ki, onlar namazı terk ettiler, nefsin isteklerine uydular. Onlar yakında (cehaletten kaynaklanan cehennemin) Ğayyasına uğrayacaklar.” (Meryem süresi ayet 19/59) ayetindekilerden olmadığını kim emin kılabilir?
Sen, yaptığı bozgunculuğu bilerek yapana iyi muamele ediyorsun, yaptığının ne olduğunu bileni kendine zarar vererek koruyorsun.
Hasta olan din anlayışını tedavi et.
Azığını hazırla, uzun bir yolculuk başladı bile.
Yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalamaz, ve’s-Selam.”
Süfyan-i Sevri diyor ki, “Cehennemde bir vadi var; oraya kralları ziyaret eden Kur’an okuyucuları yerleşirler.”
Evzai derki, “Bir yöneticiyi ziyaret eden âlimden daha fazla Allah kimseye buğzetmez.”
Muhammed bin Mesleme (sahabe-i kiramdan, Allah ondan razı olsun) der ki, “Dışkının üzerine konan sinek, bu yöneticilerin kapısında bekleyen Kur’an okuyucularından daha iyidirler.
Allah Rasülü (s.a.v.) diyor ki, “Zalimin ömrüne bereket duası yapan, Allah’ın mülkünde Allah’a ısyanı isteyerek dua yapmış olur.”
Süfyan-i Sevri’ye soruldu: “Zalimin biri, çölde susuzluktan helak olmak üzere iken ona bir damla su verilir mi? Diye soruldu, O da “Hayır” dedi., “Ya ölürse?” denildi,
“Bırak ölsün” dedi.
Yine Süfyan’ı Sevriye (Rh) terzinin biri sordu:
“Ben terziyim, bu zalimlerin elbisesini ben dikerim; ben de onların yardımcısı sayılır mıyım? Dedi.
Süfyan, “Hayır sen, onlardansın, sana iğne satan onların yardımcısı sayılır” dedi. Ruhu’l Meani.
“Zalim sultan” a yağcılık deyince aklınıza köy muhtarından, köy ağasında, patrondan, şeften, müdürden, mahallenin eşkıya başından, terör elebaşından, mafya babasına kadar…her türlü haksızlık yapanlara yağ çekmek için gidenler kastedilir.
Yoksa onları uyarmak için gidenler kastedilmemiştir.
Sevgili peygamberimiz buyurur:
“ (zalim) sultana yapışan, fitnenin içine düşer. Kişinin sultana yakınlığı arttıkça Allah’tan uzaklığı da artar. (Ebu Davud, Sünen, K. Sayd, bab 4)