İslam dinini, eğitim yoluyla, yazdıkları kitaplarla bize kadar getiren değerli ilim adamlarının her birinin mesleği vardı.
Kuduri/Çömlekçi, Zeccac/Camcı, Gazali/İplikçi, Bezzaz/Kumaşçı, Sabuni/Sabuncu… gibi mesleklerini yaparlarken aynı zamanda bildiklerini de talebeye öğretirlerdi.
Günümüzde mektep veya medresenin dışında eğitim almayan ve görmeyenler, bunun mümkin olmayacağını veya zor olacağını söyleyebilirler.
Ama bu çağda bize Haseki Eğitim Merkezi’nde üçüncü dönem öğrencilerine, Ebu Davud’un Sünen’ini okutan hocamız merhum Ahmet Muhtar Büyükçınar hocamız, İstanbul’a yerleşince yıllarca ünlü baklavacılara yufka açıp, baklava yaparken hem işini yapıyor, hem öğrencilerine Arapça okutuyor.
1940’lı yıllarda Kur’an okutma suçundan yedi yıl kaçak olduğu günlerde bir camiden yedi yıl dışarı çıkmadan okutmaya devam ettiğini söylerdi.
Bulunduğunuz şehir, mahalle veya köyde, bilginin veya bilginlerin buluşma yerinin neresi olduğunu bugün düşünüverin.
Hâlâ esnaf dükkânları bilginin alışveriş yapıldığı yerler olarak devam etmektedir.
Bugünlerde aynı yerlerde politika kazanı kaynar.
Siz, gücünüzün yetmeyeceği şeylerle uğraşmayın ve bu dükkânları günlük ilim ve bilgi yayılan yerler olarak kullanın.
“Ben, bir şey bilmem ki” demeyin.
Siz, ABD, Rusya, Çin devlet başkanlarının bilmediği Kelime-i Şehadet’i, yani, “Eşhedü en La ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasülühü/Ben Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şahitlik yaparım” demeyi biliyor ve iman ediyorsunuz.
Bütün bilimleri yaratan Allah, bütün bilginleri de yaratan Allah’a iman ediyorsunuz.
İşyerlerinizi, hem maddi hem manevi kazanç yeri yapınız.
Konya Ereğli’de 1975’de zorlu bir terzi vardı.
Orası, bütün İslami gurupların buluşma yeriydi.
Karaman’da kitap ve kırtasiye dükkânı, hafta içinde olan hayırlı işlerin diğerlerine duyurulma,
Bir hocanın konuşmasının başkalarına nakledilme,
Şehre gelen birine yardımcı olmanın yollarının arandığı yerdi.
Vaiz olarak atandığım şehirde o günlerde komünistlik gündemde idi.
Yeni namaza başlayan atak bir delikanlı, “Hocam bizi komünist yapan şu terzidir” demişti ve ben de o terziden başlamıştım.
13 Şubat 2008’de Fatsa’ya konferansa gittiğimde, Fatsa sinema salonunda konferansı verdim.
Şehri gezdirmek ve tarihi yerlerini göstermek istediklerinde, “Halil Tatlıgül hoca ile Terzi Fikri’ye gidelim” dediğimde, “İkisi de vefat etti” dediler.
Bir de hayret ettiler.
Ben, Halil hocayı Haseki Eğitim Merkezi’nden tanırım.
Ben, Arapça bölümünde iken, o da Aşere Takrip bölümünde idi.
Ereğli’de zorlu bir terzi, bütün İslami gurupların hizmetlerine gücü oranında, katkı sağladığı gibi, bütün gurupların uğrak yeri olmaları nedeniyle birbirleriyle kaynaşma yeriydi.
30 Haziran 1993’de MÜSİAD’ın Mecidiyeköy’deki merkezinde yaptığım konuşmada, sahip oldukları atölyeden fabrikaya kadar bütün işyerlerinde işçilerine, patronun yediğinden yiyebileceği, giydiğinden giyebileceği, insanca yaşayabileceği ücret verilmesini,
Her gün işe başlamadan veya iş bittikten sonra bir saat dini bilgi, İslami edep dersleri verilmesi ve bu fazladan bir saatin ücretinin ödenmesini söylemiştim.
Aradan bir yıl geçtikten sonra beni Cağaloğlu’nda bir adam durdurup, “O gün seni MÜSİAD’da dinledikten sonra işçilerime o eğitimi başlattım ve işçilerimden biri gayrimüslimmiş, o da katılmış ve Müslüman oldu” demişti.
Kırk civarında işçi çalıştıran bu adamın maddi kazancıyla beraber manevi kazancını tartacak teraziyi icat edemedi insanlık.
Sevgili Peygamberimiz, camiyi, caddeleri, işyerlerini, dağı, dereyi, ovayı, devenin üstünü, ağacın dibini yeryüzünü mescit, eğitim ve öğretim yeri olarak kullanmıştır.
Arafat ve Mine’de yaptığı konuşmalarının sonunda:
“Burada olanlar olmayanlara bu konuşmayı ulaştırsınlar. Nice konuşma kendisine ulaştırılan kişi, konuşmayı doğrudan dinleyenden daha iyi anlar, korur ve gereğini yapar” buyurur. (Buhari, Sahih, K. İlm bab 10)
Siz de gereğini yapınız.