Bir zamanlar, yerde alıp gökte yiyen, tozu dumana katan, hızlı, hareketli bir mücadele hareketi vardı.
Büyüdü, her il ve ilçede teşkilatını kurdu.
Tek kişi de olsa Parlamento’ya girdi ve girdiği günden itibaren balon sönmeye başladı.
İyi niyetine, samimiyetine, gayretine inandığım ve güvendiğim biri vardı.
Tanışmamıştık ama uzaktan takip ediyor ve seviyordum.
Balon solunca o da kayboldu gitti.
Yıllar sonra onu seven birine “Ben onu arıyorum” dedim.
“Ben sana onu bulurum” dedi.
“Bulursan, bizi bir araya getir” dedim ve bizi bir akşam, yine eski arkadaşlarının birinin evinde bir araya geldik.
Uzunca, tek başına yaptığı hayırlı bir hizmeti parasız, derneksiz, dergisiz, başkansız nasıl yaptığını anlattı.
Ben kendisine, “Eski harekette en önemli üç hatayı söyler misiniz?” dedim,
Sırayla:
“Bir, başkana fazla güvendik.
İki, topladığımız paraları hep başkanımıza gönderdik.
Üç, hiç hesap sormadık, Parlamento’ya gittikten sonra da hiç göremedik” dedi.
Sevgili Peygamberimiz, Allah’ın elçisi, Rahmet Peygamberi olduğu halde önce Rabbinin indirdiği ayetlere ve sonra Resulüne çağırmış:
“Onlara, ‘Allah'ın indirdiğine ve Rasülüne gelin’ dendiği zaman, münafıkların senden tamamen uzaklaştığını görürsün.” (Nisa Süresi, Ayet 4/61)
“Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyi Allah'a ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, güçlü ve afveden (Allah'a) çağırıyorum.” (Mü’min Süresi, Ayet 40/42)
Ehli kitabı, Allaha kul olmaya ve kendileri gibi insanlara kul olmamaya davet etmişti:
“De ki: "Ey kitap ehli, Allah’tan başkasına kulluk yapmamak, hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak, Allah’tan başka bazımız bazımızı rab edinmemek için, bizimle sizin aranızdaki ortak bir kelimeye geliniz. Eğer yüz çevirirlerse ‘Şahit olun biz Müslüman’ız’ deyin.” (Al-i Imran Süresi, Ayet 3/64)
Kula kulluk yapanların dünya ve ahiret halini Kur’an-i Kerim’den bir okuyuveriniz:
“Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyi Allah'a ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, güçlü ve afveden (Allah'a) çağırıyorum.”
“Allah, ‘Darusselâm'a’ (cennete) çağırır ve dilediğini doğru bir yola ulaştırır.” (Yunus Süresi, Ayet 10/25)
“İş olup bitince şeytan der ki: ‘Allah size hakkı vadetti, ben de size vadettim ve size yalancı çıktım. Benim sizin üzerinizde otoritem yoktu. Ancak ben sizi davet ettim, siz de hemen çağrımı kabul ettiniz. O halde beni ayıplamayın, kendinizi ayıplayın. Ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Daha önce, beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim. Şüphesiz o zalimler için acıklı bir azap vardır.” (İbrahim Süresi, Ayet 14/22)
“İnsanlar arasında, Allah'tan başkasını O’na ortak koşanlar ve onları Allah'ı sever gibi sevenler vardır. İman edenlerin Allah'a sevgisi ise daha kuvvetlidir. Zalimler azabı görecekleri zaman bütün güç ve kuvvetin şüphesiz Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın gerçekten çetin azaplı olduğunu keşke (Bu dünyada iken) bilselerdi.
O zaman kendilerine uyulanlar, azabı görünce kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar. Ve aralarındaki bağlar kopacaktır.
Ve uyanlar, ‘Keşke dünyaya tekrar dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştığı gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık’ derler. Böylece Allah onlara amellerini pişmanlık halinde gösterir. Ve onlar ateşten çıkamayacaklar.” (Bakara Süresi, Ayet 2/165-167)
“Ey kavmim, bana ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyi Allah'a ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, güçlü ve afveden (Allah'a) çağırıyorum.
Şüphesiz, beni kendisine çağırdığınız (put)'un dünyada da ahirette de bir daveti yoktur. Şüphesiz dönüşümüz Allah'adır. Müsrifler ateş yaranının ta kendileridir.
Yakında size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.
Allah onu (Firavun’un ailesinden olup da iman edeni), yaptıkları hilelerden korudu ve Firavun ailesini kötü bir azap kuşattı.
Sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet günü geldiğinde ise, ‘Ey Firavun ailesi, azabın en şiddetlisine girin!’ (denir).
Ateşin içinde tartışırlarken, zayıflar (yönetilenler) büyüklük taslayanlara (yöneticilere) ‘Biz size uymuştuk, şimdi ateşten birazını bizden gideremez misiniz?’ derler.
Büyüklük taslayanlar (yöneticiler), ‘Biz hepimiz onun (ateşin) içindeyiz. Şüphesiz Allah, kulları arasında hükmünü vermiştir’ derler.
Ateşin içindekiler, cehennem bekçilerine, ‘Rabbinize dua edin de bir gün dahi olsa azaptan bize hafifletsin’ derler.
(Cehennem bekçileri) ‘Size peygamberleriniz apaçık delillerle gelmemiş miydiler?’ derler. (Cehennemdekiler) ‘Evet gelmişti’ derler. (Bekçiler), ‘Dua edin, ancak kâfirlerin duası boştur’ derler.
Muhakkak biz peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında da şahitlerin şahitlik yapacağı (kıyamet) gününde de yardım edeceğiz.
O gün zalimlere ma'zeretleri fayda vermez. La'net onlaradır. Yerin en kötüsü onlaradır.”
(Mü’min Süresi, Ayet 40/41-52)
“(Şeytan) der ki, ‘Rabbimiz onu ben azdırmadım. Ancak o derin bir sapıklığın içindeydi.’
O esnada (Allah) buyurur, ‘Huzurumda çekişmeyin. Ben size tehdidimi göndermiştim.” (Kaf Süresi, Ayet 50/27-28)
“Kâfirler, ‘Biz bu Kur’ân'a da inanmayacağız, bundan öncekilere de (kitap) inanmayacağız’ dediler. Zalimler Rablerinin huzurunda tutuklu dururken, birbirlerine laf atışlarını bir görsen. Zayıf sayılanlar büyüklük taslayanlara, ‘Siz olmasaydınız, muhakkak biz mü'min olurduk’ derler.
Büyüklük taslayanlar zayıf sayılanlara; ‘Size hidayet geldi de ondan sonra sizi hidayetten biz mi alıkoyduk? Hayır, siz suçlu idiniz’ diyecekler.
Zayıf sayılanlar da büyüklük taslayanlara, ‘(işiniz) Gece gündüz tuzak kurmaktı. Siz bize Allah'ı inkâr etmemizi ve Allah'a ortaklar koşmamızı emrediyordunuz’ derler. Azabı gördüklerinde içlerinden pişman olurlar. Biz de kâfirlerin boyunlarına (ateşten) halkalar takarız. Onlar ancak yaptıklarından başkasıyla cezalandırılmazlar.
Biz hangi ülkeye peygamber göndermişsek, oranın kodamanları, ‘Biz, size gönderileni inkâr ediyoruz’ dediler.” (Sebe Süresi, Ayet 34/31-34)
“İşte bunlar, sizinle cehenneme girecek bir topluluktur. Onlara rahatlık yoktur ve onlar muhakkak ateşe atılacaklardır.
(Uyanlar, önderlerine), ‘Hayır, asıl size rahatlık yok. Onu bize siz sundunuz. Burası ne kötü bir yerleşim yeri.
Rabbimiz, bu azabı bize kim sunmuşsa, cehennemde onun azabını kat kat eyle" (derler).
(Cehennemde kâfirler) şöyle derler: ‘Dünyada iken kötü saydığımız bir kısım adamları biz burada (cehennemde) niçin göremiyoruz?
Onları (müminleri) biz alaya almıştık. Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı mı?’
Ateş ehlinin düşmanca tartışması bir gerçektir.” (Sad Süresi, Ayet 38/59-64)