Eğitimimizin olmazsa olmaz kitabı, Rabbimizin kelamı olan Kur’an-ı Kerim ve Kur’an’ı bize tebliğ eden elçisinin anladığı, uyguladığı ve bize örnek olacak sünnet-i seniyyesidir.
Son iki yüz yıldır, yara üstüne yara alıyoruz.
Bizi yaralayanlardan yardım bekler hale getirilmişiz.
Rabbimiz, bize yol gösteriyor:
“Eğer size (Uhud’da) bir yara değmişse, o topluluğa da (Bedir’de) benzeri bir yara değmiştir. O günleri biz insanlar arasında dolaştırır dururuz. Bu, Allah’ın sizden iman edenleri belirtmesi ve sizden şehitler edinmesi içindir. Allah, zalimleri sevmez.” buyuruyor (Al-i İmran süresi ayet 3/140)
Tevrat’ı atıp, altından yapılmış buzağıya tapınmaya başladıkları günden beri 2500 (iki bin beş yüz) yıldır yersiz, yurtsuz, vatansız bir şekilde oradan oraya sürgün edilen, topyekûn yok edilmekle karşı karşıya kalan, yeryüzünde onları sürgün etmeyen devlet kalmayan Yahudiler, 1948 yılında terörist iken, birçok devlet tarafından terörist diye aranan bu eşkıya sürüsü, işgal ettikleri Filistin’de devlet kurduklarında, başbakan olan kişi “2000 (iki bin yıllık) hayalimize ulaştık” demişti.
2500 yıl kaçmak, çalmak, vurmak, öldürmek, sömürmek, ezmek gibi şeylerle meşgul olduklarından, kendilerine acıyıp sığınma hakkı veren devletlere bile ihanet etmekle damgalandıklarından, hiçbir yerde sevilmeyen bu insanlar bile bize, kötülükte ısrar eden ve kötülükte sabır edenlerin de tarih içinde kendilerini ayakta tuttukları konusunda kötü örnek olmuşlardır.
Rabbimiz, Uhud harbinde kaybeden Müslümanları teselli ediyor:
“Eğer size (Uhud’da) bir yara değmişse, o topluluğa da (Bedir’de) benzeri bir yara değmiştir. O günleri biz insanlar arasında dolaştırır dururuz. Bu, Allah’ın sizden iman edenleri belirtmesi ve sizden şehitler edinmesi içindir. Allah, zalimleri sevmez.” (Al-i İmran süresi ayet 3/140)
İslam düşmanlığı yapanların da karakterlerini bize haber verirken:
“Eğer size bir iyilik dokunsa onları tasalandırır. Size bir kötülük dokunsa onunla neşelenirler. Eğer sabreder ve sakınırsanız onların hilesi hiçbir şeyle size zarar veremez. Şüphesiz Allah, yaptıklarını kuşatmıştır.” buyurur. (Al-i İmran süresi ayet 3/120)
İmanla gönüllerin süslendiği, amel/eylemlerin yalnız Allah için yapıldığı, kılıcın/silahın gölgesinde, Allah bizi görüyor ihsanıyla İslam ümmetinin arasında muhabbet rüzgârlarının estiği, tevekkülün yalnız Allah’a yapıldığı dönemlerde İslam düşmanlarının tasalandığını haber verir Rabbimiz.
Bizim ataletimiz, cehaletimiz, günaha gark oluşumuza bakarak İslam düşmanları memnunluk duymaktalar.
Kendilerine bağımlılığımızın devamı için her türlü alçak tekliflerini iyilik yapıyorlarmış ayağıyla yapmaya devam ediyorlar.
Ama Rabbimiz, bu halin devam etmeyeceğini bize bildiriyor.
Allah ve Rasülü’nün çağrısına uyan bir nesil geliyor.
Şehitler vere vere, yaralarını şehitlik damgası olacak şekilde değerlendire değerlendire, imtihanı kazanırken dünya insanına da “İslam, insanı böyle yüceltir ve sizin çocuklarınızın Müslüman olmasını da sağlamaya sebep olur” mesajını vere vere geliyorlar.
Rabbimiz, o yaralı Müslümanlara müjde veriyor:
“Kendilerine (savaşta) yara isabet ettikten sonra, Allah ve Rasülü’nün çağrısına uyanlara, iyilik yapanlara ve sakınanlara büyük mükâfat vardır.” (Al-i İmran süresi ayet 3/172)
“İslam düşmanları birleştiler, her tarafınızdan sizi kuşattılar, silahları sizinkinden büyük ve çok” gibi haberler onları kokutmaz.
Rabbimiz, onları şöyle tarif eder:
“Onlara (müminlere), insanlar, "Şüphesiz düşmanınız olan insanlar, sizin için kuvvetlerini topladılar. Onlardan korkunuz" dedi de, bu onların imanını artırdı ve onlar, "Allah bize yeter o ne güzel vekildir" dediler.” (Al-i İmran süresi ayet 3/173)
Mehmet Akif Ersoy merhumun en sevdiğim mısralarından:
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hükmüne râm ol...
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”