Şehre giriyorum. Her şehrin kendine çeken özellik ve güzellikleri vardır.
Yol kenarındaki güzellikleri doya doya seyrederek giriyorsun.
Şehri besleyen ekin tarlalarında buğday anızları, mısır yeşillikleri, ağaçlar, çiçekler, bağlar, bahçeler…
Şehrin hemen kenarında bu şehirden çok şeyler almış ve vermiş ama alacağı nefes sayısı bitince cennet veya cehenneme geçiş yeri olan mezarlıklar da şehirlerin vazgeçilmez ve en büyük iyiliği yapan mekânlardır.
Şehre iyilik yapmak için girenlerin mükâfat yerini hatırlattığı gibi, şehirde kötülük düşünenler için de bir uyarıcı görevi yapmaktadır.
Şehrin havası, suyu ve fiziki görünüşü de insan fark etse de, fark etmese de kişinin hem ruhuna hem bedenine olumlu veya olumsuz katılarda bulunmaktadır.
Sokaklar, caddeler, meydanlar, yol boyu dikilen ağaçlar ve çiçekler de şehrin kimlik kartıdırlar.
Meydanlarda görülen anıtlar da, o şehirde kimlerin sözünün geçtiğini haber verirler.
Bu gördüklerimiz, şehrin elbisesidir.
Elbiseler, giyenin kişiliğini ele verdiği gibi, şehirlerin görünen tarafı da şehrin iç yüzüne işaret eder.
Beni en fazla etkileyenler ve görmek istediklerim de, o şehirde nefes alıp-veren, yani yaşayan insanları bulmak, ziyaret etmek ve hayırlı, iyi, güzel katkılarını başka şehirlere de duyurmaktır.
O şehrin etkin insanlarının elinden hayırlı iş çıkmıyorsa tükenen meslekler gibi o şehirde hayırlı işler de tükenmeye yüz tutmuş demektir.
Valilerin, Belediye başkanlarının, Sivil toplum kuruluşlarının en fazla dikkat etmesi gereken çalışma, o şehrin ruhu olan iyi insanların mevcutlarının korunması ve onlarla sohbet sofraları düzenleyerek yenilerinin yetişmesini sağlamaktır.
Parklardaki çiçeklerden havaya güzel kokuların yükselmesiyle şehrin havasının güzelleşmesinden daha etkilidir dost meclislerine, katılanlara sinen iyi hallerin, sokaklarda, caddelerde, okullarda, camilerde…. İnsanın olduğu her yerde insanlık kokusunun yayılması.
Çiçekler, ağaçlar, sebzeler ve meyveler, toprağı derin, suları serin havası güzel kokulu yerlerde yetişirken, hayırlı, bereketli, iyi, güzel işler yapan insanlar ise tatlı dilli, güler yüzlü, dostluğu ballı, hem alıcısı, hem vericisi güzel olan kendini Hakka adayarak halka hizmeti ibadet sayan insanlar arasında yetişir.
Eeee, var mı onlardan her şehirde birkaç tane?
Sen varsan var.
Sen yoksan yok.
Her şehre giren herkes kendine göre adamını bulur.
Mıknatısın demiri çektiği gibi, her gurup birbirini çekerler.
Hani atalarımızın “Söyle arkadaşını söyleyeyim seni” derler ya işte asıl sosyologlarımız o sözü söyleyenlerdirler.
Derviş dervişi, berduş berduşu, kanadı kırıklar, kanadı kırıkları, kodamanlar kodamanları anında bulurlar.
Gönül ehli insanların antenlerinin hem alıcıları hem vericileri, sekiz milyara açık olur.
Herkesin ihtiyacı oranında, şehrin havasına, istenen rengi ve güzel havayı estirmeye çalışırlar.
Peki, gittiğim şehirde, en kısa zamanda ben onlardan birini nasıl bulurum?
Onları arama, sen kendini ara.
Kendini bulur, inkardan, cehaletten, yalandan, haramdan, cimrilikten, hasetten, kıskançlıktan, dedikodudan, gıybetten… arınır, anadan doğma haline dönmeye karar verirsen onlar seni bulurlar.
Onlar seni bulduğunda dinlemesini bilirsen sana faydalı olurlar.
Ben, faydalanmaya çalışıyorum.