Parasız konuşmalar yaptığım için davet eden çok oldu.
Davet edenlerin kimliklerini sormadım.
“İmam bildiğini okur” derler ya, ben de, günümüz insanına acil lazım olanları, ambulans hızıyla söylemeye çalıştım.
Bana göre “Ben Müslümanım” diyen herkesi aksine bir söz veya davranış görmediğim sürece, aksine bir söz duyup davranış gördüğümde de eğer iyi bir niyyetle hayırlı bir yorum yapabildiğim sürece onu veya onları Müslüman kabul edip davetlerini kabul ettim.
Gördüğüm yanlışlardan biri, davet edenlerden başkan ve yönetimde bulunanlardan bazıları, her türlü hazırlığı yaptıkları halde kendileri yönetim odasında derneğin veya vakfın sorunlarını görüşme bahanesiyle konferansa katılmadıklarıdır.
Başkan ve yöneticilerin birçoğu, cehalette zırvayı yakaladıklarından, dinlemeye ve okumaya ihtiyaçlarının kalmadığı kanaatindedirler.
İmam olduktan sonra zorunlu okuduğu hutbenin dışında kitap okumayan imamlarımız çoğunluktadır.
Vefat eden çok yaşlı bir imamın oğluna sordum, “Babanızın kitaplarını ne yaptınız?” dedim, “Cildi dağınık bir Mushaf ve bir hutbe kitabı kaldı” demişti.
İlmihal kitabı bile yokmuş.
Tenkit, benim işim değil; teklifime gelelim.
Tefsir, hadis ve ilmihal kitaplarına ağırlık verelim.
Üç yılda üç kitap okuyalım.
Başta bir tefsir kitabını seçelim, başkan ve üyeler olmak üzere okunmasını sağladıktan sonra imtihan yapılacağını ve kazananların bütçenize göre ödüllendirileceğini ilan edelim.
Ben, bu ödüllendirme merasimlerinden birine konuşmacı olarak katıldığımda, yönetimdekilerin çoğunluğunun okumadığını ama kazananlara ödülde katkı sağladıklarını öğrendim.
İmtihana hep beraber katılalım ama yönetim kurulundakiler ödül almasınlar.
İmtihana katılanlara kitap parasız verilsin.
“Kitabı alıyor, okumuyor” demeyin, alsın, evinde bir tefsir olsun.
12 Eylül 1980 sonrasında tanıştığım bir astsubay, “Subay ve astsubaylara 300 takım Seyyid Kutub’un tefsirini sattım” dediğinde, orada bulunanlardan biri, “Okumazlar ki” dedi.
Ben de “Olsun, okumasınlar, evinin vitrininde bir tefsirin duruşu bile o ev üzerinde etkili olur.
O subay, bir gün bir yerde tefsir konuşulsa söyleyecek sözü olur ve savunur bile.
Vitrine koyduklarımızın hepsi, biz farkında olmadan bizi, iyi veya kötü yönde etkiler.
İnternette hemen hemen bütün kitaplar indirilebilecek durumdadır ama evde bir tefsir, bir hadis kitabı ve bir ilmihal olsun.
Resmi ve özel ciddi kurumlar dijitalle çalışırlar ama evraklarını belleğe kaydettikten sonra bir de çıktısını alıp dosyalarlar.
Kendimiz bile plaktan kasete, kasetten CD’ye, VHS’den flaş belleklere… geçiyoruz eski kayıtlarımızın birçoğu güncellenemiyor.
Bir gün ana belleğe bir hal olursa, bütün dünyanın bellek hafızası darmadağınık olur.
Adam cep telefonunuzla, bilgisayarınızla oynuyor, içine giriyor, alıyor, veriyor.
Onun için güncelden yararlanılsın ama maddi kalem, daktilo klavye ve maddi taşa kazımaktan, ağaca yazmaktan kâğıda geldik.
Şimdilik yine dijitalden yararlanacağız ama önemli evraklarımızla bilgilerimiz, kalıcı evraklara kaydedilmeli.
Derneklerimiz, vakıflarımız resmi olmadan çalışan kardeşlerimiz, başkan dâhil bütün cemaatimiz, üyelerimiz, sevenlerimizle veya tek başına bir tefsire başlayıverelim.
İkinci sene bir hadis kitabına başlayalım.
Üçüncü sene bir ilmihal kitabına başlayalım.
Ödüllü olsun. Birinciden onuncuya kadar kazananlara ödül, özendirici olsun.
İlmihal kitaplarından tavsiye ettiğim kitaplar: Ömer Nasuhi Bilmen merhumun “Büyük İslam İlmihali” ile Mehmet Zihni Efendi merhumun “Ni’met-i İslam” kitaplarından birini ve sadeleştirilmiş olanını seçebilirsiniz.
Rabbimize gönül verdiğimiz gibi kulak da verelim:
“Biz, sana kitabı, hak ile kendinden önceki kitabı tasdik etmek ve onu korumak üzere indirdik. Onlar arasında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve haktan yüz çevirerek onların heva (kanun)larına uyma. Sizden herkese bir şeriat ve yol verdik. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi bir tek ümmet yapardı. Ancak size verdikleriyle imtihan etmek için (şeriat ve yol) verdi. Öyle ise hayırlarda koşuşun. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, size çekiştiğiniz şeylerin doğrusunu haber verecektir.” (Maide süresi ayet 5/48)