“Güven kalmadı, ahde vefa kayboldu, dost bilip bağrıma bastıklarım yılan gibi ciğerimi dağladı. Kime güveneceğimizi bilemedik; doğruluk denen şey yok olup gitti.
Hazineden hortumladığım paralarla kurduğum bankanın umumi vekâletini verdiğim eski bir siyasi bana ihanet etti” diyor bir türedi zenginimiz.
“Yanımda gazeteciliğe başlayan, mesleğin bütün sırlarını öğrettiğim, doğru zannettiğim, kendisine güvendiğim biri geçen hortumculardan birine şantaj yapıp köşeyi döndüğümüz gizli konuşmayı gizli kamerayla kayda almış, şimdi mi desin de ekmeğim olan bu tıfıl gazeteci bana şantaj yapıyor, doğruluk kalmamış” diyor bir gazeteci.
İki hırsız bir araba çalar. Biri, satmak için pazara götürür. Arabayı beğenen bir müşteri denemek için bindiği arabayı alır götürür ve geri gelmez. Hırsız eli boş eve gelince birinci hırsız “Satabildin mi, kaça sattın?” deyince “Evet, maliyetine sattım. Güven denen şey kalmamış ki” der.
Fahişe, müşterisini ayartan fahişeden şikâyetçi; hırsız ortağının doğru dürüst davranmadığından şikâyetçi.
Milyonlarca işçi ve memurun bir yıllık maaşını bir kalemde alan patron, protesto yürüyüşü yapanlara kızıyor; “Gözlerine dizlerine dursun, benim ürettiğim araba olmasa buraya gelemezlerdi, nankörler... doğruluk, vefa kalmamış ki efendim.”
Herkes kendi yaptığının mantıki gerekçesini bulmadan yapamaz. Onun için Rabbimiz:
“…şeytan onlara yaptıklarını güzel gösterdi.” (En’am Süresi, Ayet 6/43, Neml 27/24)
Rabbimiz, Kur’an’ında, “Doğru ol” demiyor. “Emrolunduğun gibi doğru ol” diyor.
Sekiz milyar insan, doğruluğu istemede birleşiyorlar ama “Doğru nedir” sorusuna cevap verirken herkes kendi efendisinin yaptıklarının doğru olduğunu söylüyor.
Organ ticareti yapanların, kendilerine göre mantıklı açıklamaları vardır.
Devlet amme menfeatı için bir şahsın malını istimlak ettiği gibi, dünyaya düzen veren İsrail’deki filan adamın böbrekleri topluma hizmet ederken çürümüşse bir Filistinli çocuğun kalbine kurşun saplayıp böbreğini alıp o siyasiye takmak ve işsiz bir Türk gencinin işe yaramayan mi’desini söküp çok uluslu şirketlerin başkanının çok viski içmekten yorulan mi’desinin yerine takmak bir amme hizmetidir; mantığıyla hareket edebilirler.
Yurt dışına gönderilen kanlar konusunda Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş’un hassasiyeti o günlerde gürültüyle boğuldu.
Komünizmin doğruluğunu ispat için binlerce profesör ömürlerini verdiler.
Ona “Yanlış” diyen yetmiş milyon insanın canını aldılar. Sonunda “Evet yanlışmış” dediler.
Kapitalizm, kadın ticareti yapmakla yetinmiyor erkekleri kadınlaştırarak ticaretini artırma tarafına gidiyor.
Kendi kontrolünde olmayan afyonu, esrarı yasaklıyor; kendi viskisini, şampanyasını allayıp pullayıp satıyor.
Üçüncü dünya insanına incik boncuk, tank, tabanca veriyor bütün servetini sömürüyor.
Semirttiği iki yüz insanın serveti altı milyar insanınkinden fazla geliyor ve buna da kapitalizmin adaleti deniyor.
Doğrusu nedir? Kur’an’a kulak verelim:
“Onun için hemen davet et. Emrolunduğun gibi doğru ol. Onların hevalarına uyma. Söyle: "Ben Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Ara¬nızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size ait¬tir. Bizimle si¬zin ara¬nızda çekişmeye gerek yoktur. Allah hepimizi bir yere toplar. Dönüş yal¬nız O’nadır.” (Şura Süresi, Ayet 42/15, Hud Süresi, Ayet 11/112)
Bu ayetin tefsiri için bak, “ŞİFA TEFSİRİ” Hud Süresi, Ayet 11/112)