Bulunduğunuz şehrin en seçkin semtinde yaşayan birisi, size çok kârlı bir alışveriş teklif etse ama bu yapacağınız iş, İslam’a göre haram olsa ne yaparsınız?
Birçoğunuzun “reddederim” dediğinizi duyar gibiyim.
Peki, bu teklifi getirenin çok yetkili biri olduğunu ve bu haramı işlemediğin takdirde hapse atılacağını söylese, söylediğini gerçekleştirmeye de başlasa ne yaparsınız?
Bu tekliflerin Sevgili Peygamberimize yapıldığını biliyorsunuz.
Mekkeli kâfirler, krallık teklif ettiler, bunun yanında Mekke’nin en güzeliyle evlenme ve en zengin olma teklifinde bulunduklarını ve reddettiğini biliyorsunuz.
Yusuf aleyhisselama da Mısır azizinin hanımı Züleyha, Yusuf aleyhisselam beraber olmayı reddettiğinde O’nu hapsetmekle tehdit etmişti de Yusuf aleyhisselam da reddetmişti ve:
“Kadın: "İşte kendisi hakkında beni ayıpladığınız budur. Gerçekten ben, O’ndan murat almak istedim; fakat O namusunu korudu. Eğer O emrettiğimi yapmazsa muhakkak hapse atılacak ve alçalanlardan olacak" dedi.
(Yusuf) dedi ki: "Rabbim, hapishane bana, onların beni çağırdığından daha sevimlidir. Eğer sen bu kadınların tuzağını benden geri çevirmezsen, ben onlara meylederim, cahillerden olurum” demişti. (Yusuf Sûresi ayet 12/33-34)
Aman ya Rabbiii, bu nasıl bir hal, o nasıl bir haletiruhiye ya Rabbiii!
Tatmadan bilinemiyor.
Tadanlar var mı?
Ben bilemem ama günümüzde Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın muhafızlığını yapan Gazzeli mücahitlere,
Birinci teklif, “Gazze’yi terk ediniz, gideceğiniz ülkeyi seçiniz ve size istediğiniz hayat standardı verilecek.
Kabul etmediler.
İkinci teklif, evlerinize döneceksiniz, yeniden modern bir Gazze oluşturulacak, çağdaş putların kurallarına göre kendiniz yöneteceksiniz, İsrail’i devlet olarak kabul edeceksiniz.
İfadeler, haberlerden benim anlayabildiğim kadardır.
Bu iki teklifi de kabul etmeyenlerin iç dünyasını bizim anlamamız mümkün değildir.
Rab olarak Allah’a, örnek ve önder olarak O’nun Resulüne nasıl bir bağla bağlandılar veya bu İslam dinini nasıl iliklerine kadar nasıl işledilerse bir tek ayeti inkâr etmektense, o ayet uğruna bütün dünyayı verdikleri gibi kendi canlarını da vermeyi göze alabiliyorlar.
Çağımızda daha başka iyi örnekler vardır ama ben bilmiyorum.
Ben, Mecnun’dan bir örnek vereyim:
Mecnun’un hayat hikâyesini öğrenen o günün devlet başkanı, Mecnun’a bir iyilik yapmak için sarayına çağırır ve dünya güzeli cariyelerini de çağırır.
O güzellerin hepsi kara, kuru, sırım gibi, elleri, ayakları nasırlı Leyla’nın yanında bunlar daha güzel.
Kral, “İstediğini seç ve onunla seni evlendireyim.”
Mecnun, “Ben Leyla’mı isterim” der.
Mecun’un babası oğlunu alır, Kâbe’ye götürür.
Tavaf yaparken babası oğlunun iyi olması için dua ederken Mecnun:
Ya Râb belayı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni
Az eyleme inâyetini ehli derdden
Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni
Oldukça ben götürme belâdan iradetim
Ben isterim belâyı çü ister belâ beni
Gittikçe hüsnün eyle ziyade Nigâr’ımın
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola getürmek saba beni
Nahvet kılıp nasib fûzûlî gibi bana
Ya Râb mukayyed eyleme mutlak bana beni”
Fuzuli.
Derdimiz dinimiz olsun.
İçimiz dışımız İslam’la boyansın.
Dünyaları verseler bir ayeti onunla değişmeyecek hali versin bize.
“Amin” dedik ama bütün ayetleri attığımızı ve yerine çağdaş putların kriterlerini koyduğumuzu da unutmayalım.
Derdimiz, dinimiz olursa, “Bir derdim var, bin dermana değişmem” deriz ve sonunda iki dünya güzelliğine ulaşırız,
“Bu dünyada ulaşamazsak” demem.
Mevla’ya muhabbeti, her şeyin önünde olanların, ateş içinde, zindanda, baştan aşağıya testere ile biçilenlerin bile aldığı tadı, lezzeti, bu dünyanın hiçbir lezzeti ve tadı karşılayamaz.
Yorumlar
Kalan Karakter: