İnsan kalbiyle ilgili, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet-i kerime vardır.
Ayetin birinde, kalplerinin mühürlendiğinden bahseder. (K.Kerim, 2/7)
Bir ayet-i kerimede, “Onların kendi kazandıkları yüzünden kalplerine küf bağlandı” (K.Kerim, 83/14) diyor.
Bir başka ayet-i kerimede, “Bizim kalplerimiz kılıflıdır, kapalı” (K.Kerim 2/88) diyorlar.
Böylece insanoğlunun kalbinin aslında temiz olarak dünyaya geldiğini, zaman içerisinde, akil baliğ olduktan sonra babasının veya annesinin veya çevresinin etkisi ile ya kâfir olduğunu veya günahkâr olduğunu, Rabbim ayet-i kerimelerinde ifade ediyor ve bu günah veya küfrün insan kalbine küf bağlattığını, küf kalınlaştıkça bir gün kapanıverdiğini ve onun üzerine mühürleniverdiğini de ifade ediyor.
Haşa, bu ayet-i kerimelerden anladığımız gibi Allah (c.c.) bir adamın kalbini durup dururken hiç mühürlememiştir.
Hiç de kalbini kapatmamıştır. Veya küflendirmemiştir.
Kişi küflenmesini istemiştir, yani, isyan etmiştir veya inkâr etmiştir.
Böylelikle kalbi katılaşmaya başlamıştır. Günah işleyen insanlara bakacak olursanız, diğer insanlara nispetle katı kalpli oldukları yüz hatlarından, dillerinden çıkan kelimelerden bile anlaşılıveriyor.
Bazen dilinden anlaşılmayabilir. Ayet-i kerimede: “Onların sözü senin hoşuna gider, onları gördüğünde cisimleri hoşuna gider ama onlar şiddetli bir düşmandır.” (K.Kerim, 2/204-63/4)
Ayet-i kerimesinde dilinin katılığını gizleyebilen insanlar vardır diyor.
Davranışlarıyla, yüzlerinin gülmesiyle, iç dünyasını gizleyebilen insanlar vardır.
Meselâ, yanardağların altı lav doludur ama üst tarafı da yemyeşil ormanlıktır.
Altından bir lav çıkacağını, her tarafı yakıp yıkacağını hiç tahmin edemeyebilirsiniz.
Bu tür insanlar olabilir. Bu tür insanlara karşı bizim davranışlarımız, sözlerinin tatlılığı ve yüzlerinin güleçliği değil, davranışlarının İslâm’a uygun olması veya olmamasıdır.
Bazı insanlar, gönlünden insanları çok sevmektedir. Allah’ın yarattıklarına karşı merhametlidir.
Fakat bunu dışa vurmasını bilmemektedir.
Hani bazı dağların altında da çok değerli madenler vardır ama bunun da üzerinde ot bitmiyor, ot bitmeyen dağlar da vardır.
Altı çok değerli madenlerle doludur.
Öyle olunca biz insanlar hakkında değerlendirmeyi yaparken kişilerin davranışlarının Kur’an ve sünnete uygun olup olmamasına dikkat edecek ve ona göre hüküm vereceğiz ve kendi gönlümüzün de güzel olması için Allah (c.c.)’ın zikri ile dilimizi hep ıslatıp duracağız.
Zikir Allah’la yaşamaktır…
Hani Efendimiz (s.a.v.)’a gelmiş sahabeden bir tanesi: “Ya Resulallah! Şeriatın emirleri bana çok fazla; ben bunların hepsinin hakkından gelemeyeceğimi zannediyorum. Şöyle bana bir şeyden haber versen de ben ona hep devam etsem.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.),
“Dili, Allah zikri ile hep yaş tut.” Tirmizi, hadisin hasen ve garib olduğunu söylüyor. (Ahmed, Müsned 4/188, 190, Tirmizi, Sünen, K. Daavat, Bab 4 Fazlü’z-zikr) demiş. Devamlı Allah’ı zikret manasına geliyor bu.
Müslüman’ın vakitli olan zikirleri vardır.
Vakitsiz olan zikirleri vardır.
Ayet-i kerimelerde birkaç yerde “zikir” geçmektedir ama geçtiği yere göre manası da değişiyor.
Bazı yerde zikir, Kur’an-ı Kerim anlamına gelir.
Cuma süresinde Cuma namazı anlatılır.
Bir yerde de zikirden kasıt ilimdir.
Bir de gerçekten bizim anladığımız anlamda zikirdir.
Yani “Allahü ekber”, “Lailahe illallah”, “Subhanallah”, “Elhamdülillah”, “Allah, Allah” gibi zikirler bizim anladığımız manada zikirlerdir.
Ayet-i kerimede, “Ey iman edenler, Allah’ı çok çok zikrediniz.”
Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikrediniz.
Sabah akşam O’nu tesbih ediniz.” (Ahzab süresi ayet, 33/41-42) buyuruyor.
Ayet-i kerimelerde, “Sabahta ve akşamda Allah (c.c.)’ı tespih et” diyor.
Peygamber Efendimiz’in zikir hayatı, kendisine peygamberlik verildiği andan vefatına kadar devam etmiştir.
Hz. Aişe validemiz (r.a.) diyor ki: “Her halinde Allah’ı zikrederdi” hani, insan için harbin bir zamanı vardır, namazın bir zamanı vardır (namaz zikirdir) orucun bir zamanı vardır, haccın da bir zamanı vardır. Kadılık/hakimlik yapmanın da bir zamanı vardır ve bunların hepsi zikirdir.
Hz. Aişe validemiz (r.a.) diyor ki: “Peygamber Efendimiz, her halinde Allah’ı zikrederdi.”
Allah’a iman, kalbimizin süsü.
Her şey onu hatırlatıyor; nasıl unutalım?