Toprak kış uykusundan uyandıktan sonra daneler çiçeğe, çiçekler meyveye dönüşmeye başladı.
Dağ, dere, ova, çay, ırmak, nehir, köy, kasaba, şehir...
Aynı güneşten ısı ve ışık alır da Müslüman bunlardan geri mi kalır?
Dün 4 Haziran Salı günü, sabah namazını Çanakkale’de, kılacaklarını ve sabah kahvaltısına benim eve yetişeceklerini söyleyen gencecik, kanı deli-veli akan üç mücahidin bize geleceklerini telefonla bildirdiler; hanımla beraber hazırlık yaptık.
Kahvaltıda, evin bahçesindeki ezan çiçeklerini gösterdim onlara.
Çiçeklerin ağızlarını açmasını görmek akşama kalırsanız mümkin dedim.
Çekirdeği çatlatan Faliku’l habbi ve’n-Neva’nın, çiçeğin ağzını açan Fettah’ın kulları olan bu delikanlılar, yayınladıkları kitaplarla İslam’ı hem yazarak, hem yaşayarak anlatmaya çalışıyorlarmış ve bizi de uyandırmak için geçerken uğrayıverdiler.
Dünya bile görevini yapıyor. Hangi gün kaç saat, kaç dakika ve kaç saniye gündüz ve gecenin ayarını bozmadan, bir saniye geri ve ileri gelip-gitmeden bizi dört mevsim limanlarına uğratmaya ve her mevsimin meyvesini sunarken her mevsimin, ayın, günün, gece ve gündüzün görevlerini de hatırlatmış oluyor.
Delikanlıları tebrik ettim.
12 Eylül 1980 darbesinde komünistlerin ağabeyi olarak içeri alınan, hapis yatarken orada İslami nedenlerden dolayı hapis yatan değerli bir Müslüman’la tanıştıktan sonra, hapishaneden çıkınca onun, tek başına bir ordu gibi İslam’a hizmetlerini anlattım.
Örneklerim hep çağımızdan; Sevgili Peygamberimizi ve onun eğitiminden geçen ashab-ı kiramı örnek alan ama bu gün aramızda olan ve bizim bu yaşadığımız şartlarla yaşayan insanların hayatlarını anlatmayı tercih etmemin sebebi onların da, “Ben de bunu yapabilirim” deyip başlamasını istediğimdendir.
Sıcakların 40 dereceyi geçtiği bu günlerde bazı şehirlerimizde kendisinden hizmet beklenen ama hiç ses vermeyen insanlarımızı ziyaret ediyorlar, ona nasihat etmek yerine kendi yaptıklarını anlatıp geçiyorlar.
“Ne faydası olacak?” demeyin.
Tarihte ve günümüzde başarılı olanların başarılarının temelinde devamlı oluşları vardır.
Güneydoğuda bir büyük şehirde konferans verdikten sonra şehri gezerken, eski mücahitliğini hâlâ devam ettiren, emekli milletvekili bir değerli insanımızla karşılaştık, kucaklaştık ve ben ona “Müftü efendiyi ziyaret edeceğim, müsaitsen beraber gidelim” dedim.
Müftü efendi bizi ayakta karşıladı, sevinci yüzünden okunuyordu.
Oturduktan sonra müftü efendiyi okuldan tanıdığımı ve okulda iken hızlı mücahit olduğunu, şimdi müftü olduğunu söyledim, gülüştük.
Müftü efendi, emekli olduktan sonra tekrar mücahitliğe devam ediyor.
Mücahitken müteahhit olanları da ziyaret ediniz.
Konuşmanıza girerken ondan herhangi bir şey istemek için gelmediğinizi anlatacak ifadeler kullanın.
Çünkü o müteahhit, içinden “Acaba ne isteyecek” diye düşünürken sizin söylediğiniz hiçbir kelimeyi duymaz.
Çaydan başka bir şey almadan ayrılmanız, yaptığınız hayırlı işlerden bazılarını anlatmanız, onu yeniden kendine getirmenin başlangıcı oluverir.
Hemen bütün peygamberlerin söylediği bir sözü haber verir Kur’an-ı Kerim:
“Bunun için sizden hiçbir ücret istemem. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuara süresi, ayet 26/109, 127145,164, 180, Sebe’ süresi 47, Hud 51, Yunus 72)
Hani bir olay sonunda hafızasını kaybedenleri tedavi ederlerken, eski tanıdıkları insan, hayvan, mekân, eşya, söz, hikâye gibi hafızada kayıtlı olanlar gösterilir ve duyurulursa, hafızanın kapısı aralanmaya çalışılmış olur.
“Ondan adam olmaz; ondan Müslüman olmaz; gibi kelimeleri hiçbir zaman, hiçbir kimseye söylemeyiniz.
Uhud harbinde Müslümanları kırıp geçiren Halid bin Velid, daha sonra Müslüman oldu, hem Bağdat’ın, hem Şam’ın fethinde bulunduğu gibi vefat edinceye kadar cihaddan cihada koştu.
Biz de bu hayırlı işleri, adamlıktan çıkmamak, Müslümanlığımızı korumak için yapıyoruz.
Bizim de garantimiz yok.
Yaz tatili boyunca bulunduğunuz köy, kasaba ve şehirde bulunan akrabalarınızı, o şehirde güzel, hayırlı hizmetler yapan insanları, ilk, orta, lise ve üniversiteden arkadaşlarınızı, asker arkadaşlarınızı, iş arkadaşlarınızı, komşularınızı hangi düşüncede olursa olsun ziyaret ediniz ve yük olmamaya dikkat ediniz.
Gözlerimizi parlatan, gönlümüzü aydınlatan, yüzümüzü gülümseten, vücudumuzu yumuşatan bin çiçek, bir tek dost yüzünün verdiği mutluluğu veremez.
Dostlarımıza çiçek götürürüz de, çiçeğe dost götürmeyiz.
Dost yüzü görmek, gönlümüzü cilalar, hafızamızı canlandırır.