Paranızı mı daha çok seversiniz, çocuğunuzu mu?
Paranız biraz fazla olursa hemen bankaya veya evdeki kasaya teslim edersiniz veya toprağa yatırırsınız.
Çocuğunuz için ne yaparsınız?
Depremler, hemen deprem yasalarını çıkarmaya yöneltir politikacıları.
Kâğıt üzerindeki maddeler hiçbir şey ifade etmezler.
Reçetedeki ilaçları kullanmayan hasta gibi.
Depreme dayanıklı binaların zemin etüdü yapılır, çeliği, çimentosu, katı, kata göre malzemelerin standardı ve denge sorunu… Yazılır, çizilir, denetmenlerin neyi nasıl yapacağı da bildirilir ama ya planı çizenler, yapanlar, denetleyenler nasıl bir eğitim almışlar ve neler yapılmalıdır gibi çalışmalar yapılmaz.
Denetimci, denetimciyi denetleyen ve işi yapan anlaşıverdi mi depremde yıkılmış evi yeniden yaparlarken bile kurallara uyumu nasıl sağlanacak:
Depreme dayanıklı adam yetiştirilmeden bunları yapmak mümkün değil.
Depreme dayanıklı adam halkımızın zilinde zelzele, Kur'an-ı Kerim'de Zilzal/Deprem Sûresi’nin sonunda ifade edildiği gibi zerre kadar iyilik yapsa karşılığını göreceğine, zerre kadar kötülük yapsa cezasını çekeceğine inanan insandır.
Ama inşaat mühendisliği fakültesinin ders kitaplarına veya sınıfın duvarlarına Zilzal Sûresi’nden bir ayet yazılmadı.
Kâmil bir mü’min, işçi, usta, kalfa, mühendis, müteahhit ne olursa olsun yapacağı işten zerre kadar çalmaz, eksik yapmaz.
Bilimin bütün verilerine uygun ev yaptığı halde, deprem evini yıksa en sevdiklerini alsa o depreme dayanıklı adam yıkılmaz ve yoluna devam eder.
Peki, depreme dayanıklı adam nasıl yetişir?
Ekim 1999 yılında Gölcük depremi nedeniyle Altınoluk dergisinde yazdığım yazımı tekrarlıyorum:
Rabbimiz
“Güzel ülkenin bitkisi, Rabbinin izniyle (güzel ve bol) çıkar. Kötü olanınki ise zor çıkar. Şükreden bir kavim için ayetlerimizi biz, böyle açıklarız.” (A’raf Sûresi ayet 7/58)
Bedenlerinde haram lokma olmayan, ekmeğine yetimin gözyaşı, işçinin hakkı ödenmemiş alın teri karışmayan, şöhrete boyun eğmemiş, haram şehvete uçkur çözmemiş bir erkekle bir kadının Allah'ın koyduğu kurallar içinde birleşerek meydana getirdikleri çocuklarının kulağına doğduğu gün ezan okuyarak, büyük olarak yalnız Allah'ı tanıtarak depreme dayanıklı adamın yetiştirilmesine başlanır.
Bedeni helâl ve temiz olan tabii gıdalarla beslenirken ruhu da tabiatı yaratan Allah'ın sözleriyle gıdalandırılır.
Kur'an O’nun kalbinin kandili, aklının delili, gönlünün baharı, gözünün nuru, kulağının nağmesi, dilinin zikri olur.
Kışın atletle, yazın paltoyla dolaşmadığı, tabiat kanunlarına uygun olarak ziraat yaptığı gibi bedenin de tabiiliğini bozmaz.
İnkârdan, fasıklıktan, isyandan, yalandan fuhuştan, köşe dönmekten, yetim malı yemekten, hazine boşaltmaktan nefret eder.
Gül güzel kokularını saçarak sinekleri yanından uzaklaştırdığı gibi depreme dayanıklı adamı da tepeden tırnağa kadar Kur'an edebiyle edeplenir. Efendimiz’in hayat kumaşını kendine örnek edinir ve onun rengini çizgisini, desenini kendi hayat kumaşına dokur.
Edepsizler edebin manyetik alanına yaklaşamazlar ve ona zarar veremezler.
Tabii gıdaların helâl ve temiz olanını yiyen, sözlerin en güzelini dinleyen insan, sokak süpürürken, ülkeyi yönetirken, ev yaparken, dikiş dikerken Efendimiz'in "İşini sağlam ve güzel yapanı Allah sever" (Ebu ya'la, Askeri, Taberani’den naklen keşfûl hafa 1/245) hadisine uyarak işini sağlam ve güzel yapar.
Yapılan işten fertlerin veya toplumların faydalanmasına, faydalı işin sağlam olmasına ve estetiğine dikkat eder.
Çünkü "Allah iyiliği güzel yapanları sever" (Bakara 2/195) ayetinin aydınlattığı ortamda gelişmiştir de ondan.
Hak'tan gelen hukukun aydınlığında yürür.
Dünya gölge gibi arkasından gelirse sevinmez. Gelmezse üzülmez. (Hadid 23)
Adaletle ihsan arasında yaşamaya ve yaşatmaya çalışır.
Yasa koyucusunun dahi aklını karıştıran deprem kanunlarının yüzlerce maddesi arasına girmeden ve boğulmadan Rabbinin "Onlar sanki bir binanın kenetlenmiş tuğlaları gibidir" (Saff 4) tarifine uygun mümin olmak için kalbiyle, kalıbıyla, malıyla, kardeşine omuz vermeye koşar.
Eşeğin, kazığa bağlandığı gibi altına, dolara, liraya bağlanmaz.
Denizlerden daha geniş yüreğe sahiptir.
Gönül denizine altın yüklü gemiler girse onu bulandıramaz. Tırlar dolusu inci mercan çıksa strese, sıkıntıya sokamaz.
Dünyanın en değerli varlığı annesi, babası, eşi göçük altında kalsa ilk önce "İnna lillahi" okur. “Allah'a aidiz. Ona dönüyoruz" der ve onların şehitliğini müjdeleyen peygamberinin sözüyle teselli bulur.
Ölen ciğerparesi yavrusunun cansız tenini kucağında taşırken göz yaşarır, gönül ağlar ama çocuğunun cennete uçtuğunu, bir gün orada buluşacaklarını düşünür ve Allah'a teslim olur. Depreme dayanıklı adam iş görür.
Rejimin verdiğini yutanlar, dediğini tutanlar televizyonlarda örnek insanlar olarak takdim edilenler depremin ilk günlerinde Bodrum ilçesindeki barlarda köpük dansları yapmaları devlet ricalinin de yüzünü kızarttı diyemem.
Onlara gelin depremzedelere yardım edin demediler de depremzedelere yardıma koşan depreme dayanıklı adamlara, "Siz burayı terk edin. Bizimkilerin imtihan sınıfından kaytardığı belli olmasın" dediler.
Desinler. Kovsunlar. Allah'ın illeri de çok, kulları da çok. İçimizdeki ışık bizimle olduğu sürece nereye sürerlerse orada ışık veririz.
İslami hizmetlerinden dolayı hapse atılan insanlarımızın hapishanede irşat ettiği eski mafya elemanları, özgürlük yanlıları hapishaneden çıkınca bütün güçleriyle Hakk’ın hâkimiyeti için çalışıyorlar.
Depreme dayanıklı adam gevşemez, üzülmez öfkesini yutmasını bilir. (Al-i İmran 139)
Dindaşını sırdaş edinir (Al-i İmran 118)
İşlerini istişare ile yapar (Şûra 38)
Düşmanını bile esir edince en sevdiğinden yedirir. (İnsan 8)
Verdiğinin karşılığında makam, mevki, ihale oy beklemediği gibi Kur'an’ın ifadesiyle teşekkür bile beklemez. (İnsan 9)
O, zor günlerin adamıdır. Zoru göğüsler. (Beled 12-16)
İşte depreme dayanıklı adam böyle olur.
Yorumlar
Kalan Karakter: