Eskiden ateist, komünist veya bir başka ...ist olarak bilinen, tanınan yazar, çizer ve müzisyenlerden birçoğunun çizgi değiştirdiği, sağ-sol iki tarafta da tartışılıyor.
“Döndüm ise memlekete dönek miyim ben?” diye de cevaplandırılıyor.
“Her şey aslına rucu eder” doğrudur. Topraktan gelen bizler de toprağa rucu ediyoruz.
Anası-babası Müslüman olan bu Kânilerimiz, bir müddet “Yani” olmuşlardı ama “Kırk yıllık Kâni olur mu Yani” deyip döndüler.
Çok samimi olarak dönüş yapanların maddi olarak büyük zararlara uğradığını görenler, dönüş yaptıkları halde dönmediklerini ifade ediyorlar.
Samimiyetle dönüş yapanlara eski çevresi, “Senin gittiğin cennete ben gitmem” diyerek tepkisini en acımasız bir biçimde gösteriyor ve eskiden edindiği dünyevi imkânlardan da mahrum ediyorlar.
Bir profesörümüzün kitabını okudum. Kitap baştan sona ayet, hadis ve tasavvuf erbabının sözleriyle dolu ama hep kendi sözleri olarak vermiş.
Ancak Batılı ve Müslüman olmayan doğulu düşünürlerin adını vererek sözlerini nakletmiş; sebep yine aynı.
Adam İslâm’a dönüş yapsa bile, “Param kesilmesin” diye ömür boyu gizlemek zorunda kalacak. İkiyüzlülüğünü devam ettirecek.
Rabbimiz bu konuda da dikkatimizi çekiyor:
“Sakın onlardan bir kısmına verdiğimiz (dünyalık) şeylere gözlerini dikme. Onlara karşı üzülme. Müminlere kanatlarını indir.” (Hıcr süresi ayet 15/88)
“Müminlere kanat ger.” “Hocam kanat yok kanat!.. Önce Karun gibi zengin olsak, sonra kanat gersek olmaz mı?”
Olmaz. Allah’ın tabiata koyduğu bir tek kanunu değiştiremediğimiz gibi, Allah’ın kelimelerini de değiştiremediler Mekkeli müşrikler.
Sevgili Peygamberimize gelerek bir teklifte bulunurlar. “Biz seninle konuşmak isteriz. Ancak şu yanındaki insanları kov” derler. Yani bu insan düne kadar bizim kölemizdi. Biz kölelerimizle aynı odada bulunamayız derler.
Hemen Rabbimizden uyarı gelir:
“Sabah akşam Rablerine dua ederek, O’nun rızasını isteyenleri kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki, onları kovarak zalimlerden olasın.” (En’am süresi ayet 6/52)
“Nefsini, sabah akşam rızasını dileyerek Rablerine dua edenlerle beraber tut. Sen dünya ziynetini arzu ederken, gözlerin onlardan kaymasın. Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımıza, hevasına uyana ve işi hep aşırılık olana uyma.” (Kehf süresi ayet 18/28) buyrulmuş. Yani gözlerin Mekkeli müşriklerin altınları gümüşleri, her türlü servet ve ziynetlerinden zevk almak yerine bu gece gündüz Allah’ın rızasını arayan insanlara bakarak zevklensin.
Mekke kuşatmasında, Mekke’nin ileri gelenlerinden Ebu Süfyan, Peygamber Efendimizle görüşmek için gelir.
Efendimizin çadırına girerken yanına Peygamber Efendimizin çok sevdiği Aiz b. Amr’ı alır.
Efendimizin yanına girerlerken, “Ya Rasulellah, Ebu Süfyan’la Aiz bin Amr geldi” derler.
Efendimiz cümleyi düzeltir, “Aiz b. Amr’la Ebu Süfyan geldi” diye uyarır.
Yani iman etmiş fakir bir mümin de olsa, kâfir bir kralın, sultanın, şahın padişahın adının önüne Müslüman’ın adının alınmasını istedikten sonra:
“Müslüman, bundan daha izzetli ve değerlidir; İslam yücedir, üzerine çıkılmaz (adının bile önüne geçilmez” buyurmuş. (Beyheki, Sünen-i kübra K. Lükata, bab 18, Feth-ul – Bari 3/220. Darakutniden ve Fevaidi Ebi Ya’la’dan naklen)
Bir kısım insanlarımız gözünü Harun’a değil Karun’a dikti.
Yarım ekmeğimiz olsa onu mümin insanla paylaşacağız.
Cümle kurarken, “Amerika Cumhurbaşkanı … ile Türkiye Cumhurbaşkanı...” demeyeceğiz, “Türkiye Cumhurbaşkanı … ile Amerika Cumhurbaşkanı …” diyeceğiz.
İkisi evimize gelseler, başköşeyi mümin olana vereceğiz.
Misafirimiz olduğu için mümin-kâfir her ikisine de ikram edeceğiz ama mümin, dünyanın bütün hazinelerinden daha değerli olduğu için gönlümüzün, evimizin ve gözümüzün bebeği gibi bakacağız.