Yaz aylarında gezdiğim yerlerde ve çevresindeki dostları teker teker görmeyi ve bazı yerlerde hepsini bir arada toplayıp görüşmeyi de yapıyorum.
Üç mücahit ilkokul öğretmeninin el ele verip küçük bir ilçede nasıl hizmet yaptığını size yazmıştım.
Bu yaz, o üç öğretmenden birini halk pazarında satış yapıp evine katkı sağlarken gördüm.
Diğer öğretmeni sorunca, “Ali Rıza, o köye yerleşti. Yazın kendi köyünde yaylakta, kışın yeni köyünde kışlakta kalır.
O köyün yediden yetmişe hepsini beş vakit namazlı yaptı.
Kalkınmalarında, bağ ve bahçelerinde onlara öncülük yaptı, durumları düzeldi” dedi. “Selam söyle” dedim, ayrıldım.
Siz okurlarım o öğretmenin adını biliyorsunuz.
01/01/2003 tarihinde “Ali Rıza öğretmen” başlığında şöyle anlatmıştım:
“Ali Rıza öğretmen, şehre yaya yürüyüşle bir saatlik uzaklıktaki otuz haneli köyün tek öğretmeni idi. Tek sınıfta beş sınıfa öğretmenlik yapıyordu. Ben de köyümde tek sınıfta tek öğretmenle ilköğrenimimi tamamlamıştım.
Ali Rıza öğretmenin okulundan mezun olanlar şehrin en başarılı öğrencisi olurlardı.
Köy uzak ve okulun fiziki şartları kötü olmasa şehrin ileri gelenleri çocuklarını o okula göndereceklerdi ama olmuyordu.
Öğretmeni şehre almak istiyorlardı ama öğretmen hakkında iki yıl önce bir şikâyet olmuştu.
Öğretmen günlük ders programı bittikten sonra öğrencilere Kur’an okumasını da öğretiyordu.
Şikâyet üzerine ilin başka bir köyüne gönderilmiş, bir sene orada kaldıktan sonra köylüler, vilayete giderek öğretmenlerinin geri gelmesini sağlamışlardı.
Köyün imamı olmadığı için namazlarını kıldırıveriyor. Radyo, traktör, motor gibi teknik aletleri bozulduğunda tamir ediveriyor, ücret almıyor.
Düğün evinde en iyi türküyü o söyler, ölü evinde en iyi mevlidi o okur ama ücret almaz.
Camide köylülere dini bilgiler verir. Haftada bir akşam şehre gelir, bizim dost toplantılarına katılır ve gece köye döner.
Bir gece arabasıyla köye dönerken kendini şikâyet eden köylünün sarhoş vaziyette köye yaya olarak gittiğini görür.
Arabayı durdurur ve binmesini ister. Sarhoş köylü, öğretmeni tanır, şikâyetini hatırlar, gecenin yarısı olması nedeniyle binmez.
Öğretmen, arabadan inince sarhoş kaçmaya başlar. Ali Rıza öğretmen güçlü kuvvetli bir adam. Onu yakalar, zorla arabaya bindirir. Evine getirir. Hanımına, “Bunu sabah namazına uyandır ve camiye gönder” der.
Adam, sabah namazına gelir. Namaz kılındıktan sonra öğretmenin eline kapanır ve “Seni şikâyet eden bendim. Beni affet” der.
Öğretmen, “Bir şartla affederim, işin olmadığı zamanlarda namazını camide kılacaksın” der anlaşırlar, kucaklaşırlar.
Bir Pazar günü arkadaşlarımla beraber beni de köydeki evine davet etti.
Gittik. Evini göstererek, “Bu evin yerini ve camlarını alırken para ödedim.
Gerisini ben yaptım. Satın aldığım yerin toprağından kerpiç yaptım. Eşimle beraber hem usta hem işçi olduk. Kapı pencerenin kerestesini ormandan izinle kestim, kendim yaptım. Yalnız toprağa ve cama para verdim” dedi.
Bir ara bizden ayrıldı ve biraz sonra Göksu’dan yakaladığı birkaç kiloluk balıkla döndü geldi ve bize taze balık ziyafeti verdi.
“Su uyur, düşman uyumaz” derler ya, Ali Rıza öğretmen tekrar şikâyet edilir.
Şikâyet konusu yine aynı: Okulda Kur’an dersi vermek. Teftiş için gelen ilköğretim müfettişi, şikâyet sebebini bildirir, doğru olup olmadığını sorar.
Öğretmen de doğru olduğunu, iftira olmadığını söyler.
Müfettiş, imkânsızlıklar içinde olan okulu, o şartlar içinde tertemiz tutan, çocukların seviyesini şehirlilerin üstüne çıkaran bu öğretmene kıyamaz ve kendince raporunu tutar ve arkasından, “Ben, senin gibi düşünmüyorum ama ben Mersin’de olduğum sürece sana hiçbir zarar gelmeyecektir. Eğitimine devam” der.
Piknik için bir Pazar günü Göksu Nehri kenarına gittiğimizde piknikte yapılacak hizmetlerin ağırlığı yine onun üzerinde olurdu.
O bütün bunları yaptıktan sonra bulduğu kuru bir ağaçtan hemen bir kaşık oyar ve ayrılırken tahta kaşık hediye etmeyi de ihmal etmez.
Daha sonra Konya’ya tayinini ister. Derse başlar, birkaç hafta sonra çocuklar ve veliler ilk defa böyle bir öğretmeni görür ve sevinir.
Müdür de memnun. Çünkü Ali Rıza öğretmen, okulun bahçesine girerken duvardan bir tuğlanın düştüğünü görse geçip gidemez. Onu alır ve gediğine koyar. Yerde bir kâğıt parçası görse “Bunu temizlikçi almalıdır” diye düşünmez, hemen onu alır ve çöp sepetine atar.
Kendisini böylece tanıtan Ali Rıza öğretmen, Konya’da da köydeki hizmetlerini aynen devam ettirir.
Onun can arkadaşı Şevket öğretmen, onun düğünü için Kemaliye’ye gider. Ali Rıza’yı gerdeğe katmadan önce konuşurlarken, “Hep geyik avından bahsederdin. Bir geyik eti yemeden sabah ben gidiyorum” der.
Ali Rıza, gerdeğe girer. Hanımına der ki, “Seninle biz çok beraber olacağız. Bana izin ver” der, silahı alır, gecenin karanlığında ava gider ve sabah namazına sırtında bir geyikle gelir ve Şevket hocanın sabah kahvaltısına geyik eti çıkarılır.
Ali Rıza öğretmen emekli olmuş. Çocuklarını okutuyormuş. Yetkililer izin verdikleri kadar şehrin camilerinin ve okullarının yapılacak yerlerini parasız yapıyor, eksiklerini tamamlıyormuş.
Gölgede dinlenirken dostlarına hediye vermek üzere kaşık yapmaya devam ediyormuş."
12 Kasım 2025 tarihinde, yani dün saat 12’de telefon ettim, “Alo hocam” derken sesi zayıf geldi, “Ne oldu uykudan mı uyandırdım, hasta mısın?” dedim, sesini yine kısarak “Geyik avındayım” dedi.
Yorumlar
Kalan Karakter: