Her fırsatta Dünyanın kirlenmesinden bahsederiz. Dünyayı kirleten etkenleri saymaya başladığımızda liste uzar gider. Bunlar arasında önemli olanlar herkese göre değişir.
Bu etkenlerin hangisine bakarsanız bakın insan mefhumu temeldir. Yani bu sebepler insanların eseridir. Dünyayı insan kirletir.
El değmemiş doğa derken sıfır kirlilikten bahsederiz. Hatta yiyeceklerimizde bile “organik” diye bir isim türettik.
Peki, insan neden kirletir dünyayı?
İnsan dünyayı kirletirken hata yapıyorsa bu insanın da kirliliğinden mi geliyor?
Tam eğitimli, karakterine düzgün bir rota çizilmiş, aklını kullanabilen, izan sahibi, vicdanı temiz kişiler de dünyayı kirletir mi?
Kaçınılmaz kirlilikler de oluyor elbet. İnsani ihtiyaçları karşılamak için üretim yaparken bir takım kirlikler de oluşuyor.
İşte o noktada organik üretimler ve sanayi üretimleri ayrımını yapmak gerekiyor.
Organik üretimlerden çıkan atıklar doğal ortama geri döndüğünde belki de yararlı bile olabiliyor. Dünyaya saygısı olan bir ev hanımın mutfağında iki çöp kovası bulundurup, bunlardan birisini organik geri dönüşüm olarak çevreye zarar vermeyen en yakın araziye saçması bundandır. O atıkların toprağa karışıp gübre niteliğinde faydalı olacağını bilmesindendir.
Ya sanayi atıkları?
Onların doğaya zarar vermesini önlemek üretimden daha da önemlidir.
Bunlar nereden aklımıza geldi dersiniz?
İnsan beyinlerinin, gönüllerinin, fikirlerinin, karakterlerinin kirliliğinin son yıllarda füze hızı ile artmasından aklımıza geldi.
Türkiye’de mantar gibi türeyen üniversitelerdeki o toplumbilim, psikoloji, pedagoji, siyaset bilimi vb. bölümlerin mezunları, kariyer yapmış uzmanları olsaydı bu konuda çok ciddi araştırmalar yaparlar, çözüm önerileri ile de ilgili birimlere sunarlardı.
Aileden, güvenlikten, geleceğe yatırımlardan sorumlu olan siyasi ve bürokratik kesim de bunlara gereken önemi verir ve uçuruma doğru koşan topluma bir çeki düzen verirdi.
Bu insan/toplum kirlenmesinin ana nedeni ise çığırından çıkmış olan başıboş/kontrolsüz sosyal medya çılgınlığıdır…
Her gün bir yenisi türeyen bu kanallar öylesi bir hal aldı ki, savaşların, salgınların ve felaketlerin yapacağı yıkımların bin kat fazlasını yapıyor. Hem de çok gizli, çok hızlı, çok etkili.
Öyle ki insanların kendilerinin bile farkına varmadıkları bilinçaltında ne varsa ortaya çıkarıyor. Onların hiçbir suretle gerçekleştiremeyecekleri kötü duygularına uygulama zemini sunuyor.
Saldırganlık, sahtekârlık, sapıklık, aşağılık kompleksi, kişilik karmaşası, kin, intikam, ego, isteri vb. gibi pek çok hasletleri için bulunmaz bir teşhir alanı oluşturuyor.
Üstelik bir başkasına örnek olacak ve onları da tahrik edecek bir teşvik unsuru.
Diğer ülkeleri bilmeyiz ama Türkiye için durum çok daha vahim. Ahlaki, kültürel, dini ve manevi değerlere ölümüne bağlı bir toplum ne hallere geldi.
Günlük hayatta edilmeyecek laflar ediliyor, günlük hayatta yüzde biri için sakınılan en mahrem görüntüler hava basmak adına fink atıyor. Herkes her konuda ordinaryüs profesör, uzman, usta.
Bazıları kendi siyasi görüşünün ana hatlarını bilmese bile muhalefet etme adına, karşı tarafın siyasi görüşü hakkında zerre bilgisi olmasa da, adeta bir cellat tavrında hareket ediyor.
İçinde biriken kini, nefreti kusmak için olmadık konularda en çirkef saldırılar gayet normal hale geldi.
Kişisel kavgaların bir arenası oldu adeta.
Anlamsız fotoğraflar, videolar, kişiye özel göndermeler, kendi bildiğini sanki herkes biliyormuş gibi hiçbir izahı/açıklaması olmayan paylaşımlar yapılıyor.
Her türlü evrensel güzelliğin ayaklar altına atıldığı, her türlü evrensel çirkinliğin hovardaca sergilendiği ve legal bir yapıya büründüğü bir ortam.
Herkes jandarma/polis/dedektif olup yakalıyor. Herkes savcı olup sorguluyor. Herkes sanki hâkim yargılıyor. Herkes cezalandırıyor.
Herkes medya mensubu her konuda haber veriyor. Yalan, yanlış doğru ya da gerçek fark etmez… BEN egosu için ne bulursa büyük çığırtkanlıkla basıyor yaygarayı.
En kötülerden birisi de şirin görünmek adına, güya mizah/komedi yapmak adına gerçekleşen kültür/ahlak katliamları.
Çoluk, çocuk, bebek, ev hanımı, canı burnunda ölümle pençeleşen mağdur hasta, suçu kanıtlanmasa da şüpheli durumundaki masum falan fark etmeden birer materyal olarak kullanılabiliyor.
Acı bir tablo ki bu konuda çok titiz olması gereken, “önce ahlak ve maneviyat” söylemleri ile yola çıkanlar bu konular için güya birimler de oluştursalar gerçek maalesef bu…
Dünya kirleniyorsa bu kirli toplum sayesindedir. Sosyal medyada en büyük pislik görüntülerle yoğrulmuş bireylere çöpünü sokağa atma demek ona küfür gibi gelmeye başladı. Özellikle gençlik kesimi cümleye en galiz küfürlerle başlayıp en ağır sinkaflarla tamamlamaya başladı. İkaz veya müdahale ettiğinizde belinde bıçağı hazır.
Şu an toplumda ana tema “mutlu ol.”
Ne pahasına olursa olsun, her şeyi feda et, bir dakikalığına da olsa mutlu ol. Bir dakika sonra olacakları düşünme, tüm dünya seninmiş gibi düşün ve dünyanın tüm imkânları seninmiş gibi yaşa. Bir dakikalığına da olsa mutlu ol. Senin o bir dakikalık mutluluğun için tüm dünya mahvolsa bile önemli değil, yeter ki sen mutlu ol.
Bundan daha kirli bir toplum hemen yarında/yarınlarda…
Böylesi kirlenmiş bir toplumdan da TEMİZ bir DÜNYA beklemek saflıktır.
Tüm bunların olmasının sebebi ise bu toplum için yazılan gizli bir savaş senaryosu gibi görünmüyor mu?
Savaşla karşılaşan toplumun savunma gücü de olmalı değil mi?
20250803
Yorumlar
Kalan Karakter: