Basın özellikle yerel basın sıkıntılar içinde. Televizyonun daha sonra da internetin etkilediği yazılı basın ise daha da sıkıntıda.
Son 20-25 yıldır da basın, kapitalizmin acımasız çarkları arasında un ufak olmaya mahkûm edildi.
Öyle olunca okuma sayıları, izlenme oranları ile ayakta kalmak zorunda olan bir mücadeleye girdiler. Yazılı basında seviyesini bozmadan liyakati ön planda tutanlar uzun yıllar ayakta kalmayı ve güçlü olmayı başardılar.
Özellikle internet basınında yeni ilginçlikler aranmaya başladı. Sosyal medya paylaşımlarında çarpıcı bir başlık görürsünüz. Merak yandırır. Elbette altında da yönlendirme linki. Merakınız ağır basıp da linke gittiğinizde eften püften ve başlıkla alakası olmayan saçmalıklarla karşılaşırsınız.
Çok hızdı bir sektör haline geldi internet basını. İlk olmak hevesi insanoğlunun genlerinde var. Saatler boyu çarpıcı haber ve bu habere destek ilginç fotoğraflar, taranır da taranır.
Bulunur. Öyle derin değerlendirme yapacak zaman yoktur. İlk olmak gerek…
Konuyu açıklamaktan çok çok uzak birkaç satırlık metin ile hemen servis edilir…
Son günlerde bu tür haberlerin çoğu üzücü olmaya başladı. Yürek parçalayan fotoğraflar ve görüntüler.
Gazze başta olmak üzere trafik kazaları, adli olaylar, taşkınlıklar… Özellikle hastanelerden alınmış bir şahsın en çaresiz en savunmasız ve perişan hallerini gösteren paylaşımlar.
Bunların paylaşımında ne kamu yararı var, ne haber iletme arzusu, ne evrensel güzel mesajlar verme amacı. Bir “TIK” fazla alabilmek, bir okuyucuyu sayfada birkaç saniye fazla tutabilmek ilk hedef.
Bu yanlış mı? Yayıncı açısından biraz geniş düşünmek gerekirse haklılık payı var. Çünkü günümüzdeki özellikle internet basınındaki yapı bu.
Hiçbir kontrole, liyakate, kıstasa gerek duyulmadan, hiçbir kayda, izne tabi olmadan yapılacak kolay bir iş olduğundan, herkesin aklına ilk gelen uğraşlardan oluveriyor. Elbette çok kısa bir süre sonra hangi labirente daldıklarının farkına varıyorlar ama başlamış oluyorlar.
Dedik ya sayıları çok ama çok arttı. Karaman’da bazılarını tanıyamaz olduk. Elbette büyük çoğunluğunu tanıyoruz. Onların yanında ve destekçisi olmaya da gayret ediyoruz. Mesleki dayanışma açısından 57 yıllık basın hayatımızın deneyimlerini onlara aktarmaya gayret ediyoruz. İstisna birkaç küçük ve münferit olayın dışında hepsine de sevgimiz var, güvenimiz var. Gayret ve çabalarına şahidiz…
Onların bu çabalarında paralel çalışma gerektiren resmi kurum, STK ve kuruluşlarda ise aynı yetersizlik maalesef çok belirgin. Bu onların işini zorlaştırıyor. Yanlış bilgilendirmeler yeni yanlışları doğuruyor. Olayları, sorunları ve hizmetleri ön plana çıkarmak yerine kişileri ön plana çıkarıp ağır bir makyaj altında reklama dönüştürmek moda oldu. Yüzlerce görüşme, toplantı vb. haberlerde ne konu var ne ana fikir ne de bilgi. Sadece “falanca falancayı ziyaret etti, ya da kabul etti. Falanca, falanca toplantıya katıldı” gibi haber değeri nerede ise sıfır konular kurumlardan servis edilince, basın mensubuna da olduğu gibi paylaşmak kalıyor. Hele de bir paylaşmasın… Aforoz kurumu çalışmaya başlayıverir sonra…
Görüşmede topluma yararlı hangi kararlar alındı, toplantının ortak bildirgesi nedir gibi konular mı? Boş verin… İlgili birim amirinin reklamından daha mı önemli sanki.
Konu daha da derin. Söylenip yazılacak çok şey var aslında… Hatta bu konuda çok ciddi bir kampanyaya bile ihtiyaç var. Konu ile ilgili gerek resmi gerek akademik ve gerekse sivil birimler ilgilenir umarız. Karaman bu konuda üzerine düşeni yapar ve ilk de olabilir.
Evet, gördüğümüz o şiddet, vahşet, çaresizlik, imkansızlık, insanlık dışı görüntü fotoğraflar için “Kaldırın şu fotoğrafı lütfen!” diyesimiz geliyor bazen.
Ama basının özellikle de yerel basının fotoğrafı da içimizi yakıyor. Bu fotoğrafı kaldırıp yerine mutlu bir hizmet grubu ve bu gruptan verimli hizmet alan bir toplumun tablo fotoğrafını oluşturmak gerek. Bu çalışma şu an toplumsal şikâyetlerin büyük çoğunluğunu yok edecektir. Topluma hizmet makamlarında bulunanların da işlerini yarı yarıya kolaylaştıracaktır. Sosyolojik açıdan da çok kuvvetli bir ilaç olacaktır.
Elimizden gelen dilimizin şu an söyleyebileceği budur.
Saygılarımızla…
Yorumlar
Kalan Karakter: