Cenaze namazı vefat eden için kılınır.
Taziye (Başsağlığı dileme) ise cenaze sahipleri içindir.
Müslümanın cenaze namazının kılınması farzı kifayedir. Bir kişiyle kılınabilir.
Taziye nezakettir, gelenektir, sünnettir. Acıyı, üzüntüyü, kederi paylaşma eylemidir.
Karaman’da üç gün kaldım, iki cenazeye ve iki taziyeye gittim.
Cenazelerden biri gönüldaşım ve dostumun babasınındı.
Diğeri ise köylüm, okul arkadaşım olan ama yıllardır görmediğim birinin cenazesiydi.
Onu yaşıtları ve müşterileri Terzi Duran olarak bilirdi. Ömrünün son 15-20 yılında ise Ömer Dinçer’in babası olarak anıldı.
Terzi Duran, el emeği ile, iğne, iplikle yedi çocuğunu okuttu. İçlerinden profesör, mühendis ve doktor çıktı.
Terzi Duran’ın büyük oğlu Ömer Dinçer, çocukluk ve gençlik arkadaşımdı. Dostluğumuz hep sürdü.
Ankara’daki evimiz, illegal bir sol örgütün militanlarınca kuşatıldığında misafirimdi. Silahlı militanların taramak istediği evimizden Ömer Dinçer’in cesareti sayesinde çıkabildik. (O gün evimde olan arkadaşlarımdan biri de Ahmet Cici idi. O geceden sonra maalesef o evi terketmek zorunda kaldım.)
Emek’teki o evde ne çok kişinin anısı var; renkli, heyecanlı, sevinçli ve hüzünlü gençlik anıları. (Sevgili Kemal Boynukalın Ankara’yı, Ankara günlerimizi yazmamı istedi. İnşallah. Ama önce bir gece yarısı, silahlı ve maskeli dokuz kişinin baskınını ve yaşadığımız şoku yazacağım.)
Terzi Duran’ın cenazesine ve taziyeye gelenler çok oldu.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Elvan, eski bakanlar Beşir Atalay, Ali Babacan, İsmet Yılmaz, Nihat Ergün, dünürleri Taner Yıldız (gelininin babası), Mehdi Eker (kızının kayınpederi), bazı milletvekilleri, Karaman Valisi Fahri Meral, Belediye Başkanı Ertuğrul Çalışkan, çok sayıda bürokrat ile Karar gazetesinden Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan benim gördüklerimdi.
Cenaze namazında okul arkadaşlarımın birçoğunu gördüm. Uzaktan selamlaştıklarım da oldu, ayaküstü konuştuklarım da.
Cenazede ve evdeki taziyede uzun süredir görmediğim Abdullah Gül ve bazı bakanları ilk kez bir arada gördüm. Belirtmeye gerek var mı, bilmiyorum ama bunların bir bölümü muhalif olarak adlandırılan isimlerdi.
Duyduğum bir iddiayı buradan paylaşmak isterim, ki doğrusu ortaya çıksın. Bir partinin yetkililerinden biri, “Ak Parti il ve ilçe yönetimi cenazede yoktu, gitmemeleri için uyarılmışlar” iddiasında bulundu.
Ak Parti yönetiminden kimseyi tanımam. Bu iddia doğru mu değil mi, bilmiyorum.
Karaman’da bilgiden çok söylenti dolaşır ve insanlar dedikodulara inanır. (Bu konuda bir yazı hazırlığım var.) Eğer yukarıdaki iddia doğru ise sadece üzülürüm. Yalansa, Karaman’daki siyasetin seviyesizliği derim.
Taziyede, Şükrü Dinçer’i görmek bir başka duygu kaynağı oldu. 1980’li yılların İstanbul’una gittim, geldim.
Yıllardır rahatsız olan İshak’ı, bir kaç yıldır karşılaşmadığımız Mehdi’yi, Ankara’da bir üniversiteye öğretim görevlisi olarak geçtiğini öğrendiğim Metin Dinçer’i görmekten memnun oldum.
Dinçer kardeşler anne ve babalarına iyi evlat oldular. Duran Amca çocuklarıyla gurur duyardı ve bunda da haklıydı. Son yıllarının huzur içinde geçtiğini duydum.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.
Ertesi gün katıldığım cenaze ise yaşıtım Kenan Şahin’in idi. Kenan, ailenin en sakin ve sessiz olanıydı.
Yunus Emre Ortaokulu’nun karşısında uzun yıllar boyunca oturdular. Kılbasanlıydı. Ticaret Lisesi’nde aynı yıllarda okuduk. Benden bir sınıf gerideydi. Yedi erkek kardeşten liseyi bitiren galiba sadece Kenan’dı.
Kenan’la tanışır, selamlaşırdık. Arkadaşlığımız olmadı, ortak arkadaşımız da yoktu. Çiftçilik yaptığını duyardım.
Mezarlıkta, toprağa verildiği sırada, bir köşeye çökmüş, üzgün haldeki Kenan’ın bir büyüğü olan Musa Şahin’i tanıdım.
Cenazede başka tanıdığım kimse yoktu. Musa beni tanıyamadı. Adımı söyleyince, yüzündeki çizgileri uzadı, kucaklaştık. Tanıdığım diğer kardeşlerini sordum. Üçünün de hasta olduğunu belirtti. En küçük kardeşi Yusuf’u gösterdi, cenazeye sadece o gelebilmiş.
Mezarlıkta ne kadar konuşulabilirse o kadar konuştuk. Kenan bir süredir hastaymış. Ailedeki tanıdıklarıma selam bıraktım.
Başsağlığı dileğimi ilettim, duamı ettim, ayrılırken Karaman’da her yere Hızır gibi yetiştiren can dostum Ahmet Çelik, bir genci gösterdi, “Tanıyor musun” diye sordu. Tanımıyordum. Tanıştırdı. MHP’nin Karaman Belediye Başkan adayı Savaş Kalaycı imiş. Güler yüzlü, sempatik bir genç. Beni tanıdığını söyledi. Başarılar diledim.
Amcası Mehmet Kalaycı sevdiğim arkadaşlarımdandı.
Cenazede, Ak Parti Karaman Belediye Başkan adayı Mahmut Sami Şahin’i göremedim. Niye diğer adaylar değil de Ak Parti adayı derseniz, Şahin ailelerinin Kılbasan’daki ata evleri aynı mahallede idi. Akrabalıkları var mıdır, bilmiyorum. Mahmut Sami Şahin, ithal iddiasıyla uğraşırken, bir köylüsünün cenazesini ihmal etmemeliydi.
Kenan arkadaşıma Allah rahmet eylesin, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Bir de gecikmeli taziyem oldu. Rahmetli Sami Mangırcı’nın iki oğluyla görüştüm. Yunus ve Selman Mangırcı’ya hem babaları hem anneleri için başsağlığı diledim.
Yunus’un gözleri, gözlerindeki ışıltı, tebessümü Sami Abinin tıpkısı gibi geldi. Samimiyeti, sevecenliği ve nezaketi ise tamamen Sami Abiydi.
12 Haziran 2018’de Sami Abi, 18 Haziran 2018’de Sitem ve Özür başlıklı iki yazımda Sami Mangırcı’yı anlatmıştım. Yunus, bu yazılar için teşekkür etti. İki kardeş, “Bize, bizim bilmediğimiz yönleriyle babamızı tanıttınız. Yazınızı saklıyoruz” dediler.
Bir de hediye paketi verdiler, açtım; altın kaplama dolma kalem.
Ölülerimize rahmet dileyelim.
Onlar, “Toprak şilteli beşiğe” konuldu.
Hayat, bizim için şimdilik devam ediyor.
Can gövdeye yük, dünya insana mülk değilmiş.
Dünyadan, kimselerin sırtına ve kalbine yük olmadan giden kullara ne mutlu.