Başlıkta üç mekanın adı yer alıyor. Bunlardan biri Ankara’da, biri Karaman’da, biri de Konya’da. Bu mekanlar birbirlerine çok uzak ve farklı özellikler taşımaktadırlar. Ben buraları kısaca anlatıp ortak
Önce uzun bir konuşmanın bir bölümünü okuyalım:
“Bir özentidir gidiyor, kendi dilimizin zenginlikleri varken
bu özentilerle hayvanların yarıştırıldığı Avrupa’daki arenaları kalkıp spor
salonlarında isim olarak kullanmak pek de kibar değil, şık değil. Bunun
üzerinden bazıları bindirecek, bindirsin. Biz doğruları konuşmaya mecburuz.
Ne güzel kıraathanemiz var, burada kitap oku, gazete oku,
sohbetle beraber zenginleş. Bildiklerini karşıya sen ver, karşının bildiklerini
de sen al. Bunlar yerini, kafeteryalara, kulüplere terketti. Clup; bu benim
değil ki, bütün bu tabelaları sökün, bu senin hakkın, en doğal hakkın. Neyi
müsaade edersen onu asmak zorunda.”
Bu sözlerin sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Erdoğan, bu konuşmayı 23 Mayıs 2017’de Beştepe Millet Kültür ve Kongre
Merkezi’nde düzenlenen 8. Uluslararası Türk Dil Kurultayı’nda yaptı.
Erdoğan’ın yukarıdaki sözlerinden ‘Biz doğruları konuşmaya
mecburuz’ cümlesinden yola çıkarak soruyorum:
Wonderland Eurasai ne demek? Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile
aynı arazi içinde yer alan, külliyenin uzantısı gibi duran 1.300 dönümlük bir
mekana verilen isim bu. Bu kelimenin neresi bizim? İngilizce bilmeyen telaffuz
bile edemez. ‘Tabelaları sökün’ buyruğunun gereğini kim yerine getirecek?
Wonderland Eurasai’nin Türkçe karşılığı Harikalar Diyarı
Avrasya’dır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla görevden alınan Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in 25 yıllık yerel yöneticiliğinden
geride bıraktığı ve yapımından önce tartışması başlayan Ankapark projesinin
yeni adıdır, Wonderland Eurasai.
Ankara’nın başına dert olacağından korkulan ve yaklaşık 2 milyar lira harcandığı öne sürülen bu park, ani bir kararla henüz tamamlanmadan hizmete açıldı. Yapım aşamasında bir kaç kez gezdiğim parkın, 20 Mart’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan açılışına, Karaman’da olduğum için katılamadım.
Sandıkların kapanma saatine
kadar (31 Mart akşamı) girişlerin ücretsiz olacağı parkı, Ankara’ya
döner dönmez, eşim ve iki küçük oğlumla gezdim.
Parkın yapıldığı arazi, Atatürk Orman Çiftliği’ne aittir.
Atatürk’ün mirası ne büyükmüş ki, her dönemde bir parçası koparıldığı halde 80
yıldır bitmemiş. Parka Anadolu Bulvarı
güzergahını izleyerek ulaştık. Anadolu Bulvarı’nın mesleki anılarım arasında
yeri vardır. Ankara’da ANAP döneminden itibaren yapılacak her işe itiraz eden,
basından destek gören, mahkemelerde yürütmeyi durdurma kararları aldıran
kuruluşlar vardı ve bunların başında Mimarlar ve Şehir Plancıları odaları
gelirdi. Bu odaların adı geçtiğinde ‘Yalancı Çoban’ masalını anımsarım. Her gün
‘Kurt var!’ diye bağırıp köylüyü boş yere telaşlandıran ve nihayet gerçekten
kurt geldiğinde doğru olduğuna kimsenin inanmayıp yalnız kalan ve sürüsünü
telef eden çobanın masalı...Burası içinde ‘Kurt var!’ diye bağırdılar. Kimseyi
inandıramadılar ve “zemin uygun değildir” iddialarına rağmen park hizmete
girdi. Mimarlar ve Şehir Plancıları odaları Anadolu Bulvarı’nın yapımına da
karşı çıkmış, bununla ilgili haberi ben yazmıştım. 30 yıla yaklaştı, sık
kullandığım ve Ankara’nın can damarı olan bu yoldan her geçişte kulaklarını çınlatırım!
Anadolu Bulvarı’nın İstanbul yoluna dönüşünde yol boyu
yüzlerce araç park etmiş vaziyette, yaşlılar çoğunluk olmak üzere banliyo
treninden inen yüzlerce kişi Wonderland Eurasai’ye girmek için uzun bir
mesafeyi yürüyor. Park alanına yönlendirme yok, otopark olduğuna dair
elektronik akış panoları yok, görevli yok. Oysa, henüz bitmemiş olsa da 6.800
araç kapasiteli otopark mevcut. Belli ki işletmeyi kiralayan firma hazırlıksız
yakalanmış.
Araç ve ziyaretçi ücret gişeleri henüz faal değil. Yapı
hazır, cihazlar konulmamış. Ana giriş kapısı olan çakma Mevlana Türbesi’nin
önüne varıncaya kadar yüzlerce seyyar satıcı; simitçi, tatlıcı, köfteci,
cevizci, hurmacı, baloncu, şucu, bucu’dan geçilmiyor. Çakma türbeye kadar her
yer çöp. Biz geçerken köfteci doğradığı soğanların kabuklarını ve çürük
kısımlarını 20 metreden ağaçların altına savuruyordu. Seyyar satıcıların ortak
sloganı, otobanlardaki son istasyon tabelası gibi:
‘İçeride satış yok, bizden almadan devam etmeyin.’ Yalan
söylediklerini içeriye girince anlıyorsunuz. Ankara Çayı çiftlik arazisinden
geçer, Yenikent’e kadar gider. Mevsim itibariyle debisi yüksekti ve gürül gürül
akıyordu. İki yaşındaki oğlum Hasan Sadi, çayın üzerinden geçerken, ‘İğrenç
kokuyor’ diyerek, parmaklarıyla minik burnunu sıka sıka kaçtı. Kokar Porsuk
yıllar önce kurtarıldı, Eskişehir’e hayat verdi. Ankara Çayı kokmaya devam
ediyor. Oysa ne vaatlere kaynaklık etmişti.
Ankara bir vaatler başkentidir, bu sözümü de unutmayın.
Çakma Mevlana Türbesi’nin önü, otopark tarafından ve Demetevler,
Çamlıca, İstanbul Yolu’ndan gelen ziyaretçilerle yoğunluk kazanıyor. Mevlana
Kapısı görkemli, güzel, güvenlikli, kontrollü geçitleri olan bir giriş olarak
düzenlenmiş. Mevlana’nın, Mesnevi’deki ‘Kim olursan ol, gel’ diye başlayan
çağrısını hatırladım. İ. Melih Gökçek veya parkı projelendiren ekip,
Mevlana’nın bu sözünden esinlenmiş olmalı ki, girişe çakma Mevlana Türbesi
kondurulmuş. Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı kestirir misali, eğlence
diyarına “Gel” çağrısının yapıldığı mekanın kapısından giriliyor. Semazenlerle
ney ve kudüm efekti unutulmuş. Bunu da koydular mı tamam. Malum, günümüzün
muhafazakarlığı bu tür kalıplarla görünür oldu. Günümüzün sosyal medya
tutkunları içerikten habersiz, güzel olduğuna kanaat getirdikleri her özlü sözü
takipçileriyle paylaşıyor ya, giriş kapıları buna benzemiş. “Bakara-Makara’yı”
unutmuş olamazsınız.
Girişteki işyerleri, iki oyuncakçı dışında, henüz
kiralanmamış. Kapıda biri robot diğeri dinozor kıyafeti giymiş iki çağdaş
meddah çocuklarla fotoğraf çektiriyor. Geniş bir meydanda bir havuzun objeleri
olarak Ankara kedileri kullanılmış. Parkın en çok hoşuma giden yeri burası
oldu. Ankara kedilerinden oluşmuş bir orkestra. Ses yok, sadece görüntü.
Kediler cam elyafından yapılmış olmalı. Her yere pankart asılmış:
“23 Nisan’da açılacaktır.”
Madem öyle, 20 Mart’taki açılış ne ola?
Her yer dinozor, dev dinozorlar. Herkes dinozorlarla
fotoğraf çektiriyor. Hafta içi olmasına rağmen çok kalabalıktı. Çocuklar hariç,
kalabalıkta elinde sigara olmayan neredeyse yoktu. Oysa sigara içilmemesi için
sık sık anonslar yapılıyordu. İlk günlerin hengamesidir, paralı sisteme
geçilsin, sigaracılara da izin verilmez.
Her belediye başkanı gibi, İ. Melih Gökçek diğerlerine göre
çok abartılı olmak üzere, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait ne varsa,
demirbaş eşya numarası yapıştırılmış resmî dairelerdeki malzemeler misali,
onların üzerine, sağına, soluna, önüne arkasına, hangi yönden daha iyi
gözükecekse oraya ‘İ. Melih Gökçek’ yazılı tabela koydururdu.
Gökçek’in gidiş sebeplerinden biri olduğu iddia edilen
parkta adını taşıyan bir tek tabela yoktu. Gerçi, yerine atanan Mustafa Tuna,
Ankara’daki Gökçek tabelalarını 4-5 ayda zor toplatmıştı. Bunu bilmeme rağmen,
bir yerlerde Gökçek’in adı var mıdır, diye arandım. Dinozorların kuyruklarına,
boyunlarına, geniş ağızlarının içine, iri kemiklerine dikkat kesildim ama
Gökçek’in adını göremedim.
Atatürk Orman Çiftliği’ne ait 1 milyon 300 bin metrekarelik
alanda kurulan, yaklaşık 2 milyar lira harcanan, yılda 5 milyon kişinin ziyaret
etmesi beklenen Wonderland Eurasai’nin yanısıra içerideki bölümlerin tamamının
adı da yabancı sözcüklerden seçilmiş.
Esprili bir arkadaşım vardı, arada bir ziyaretime gelirdi. O
yıllarda işyerim, şimdi park alanında kalan Hayvanat Bahçesi’nin karşısındaydı.
Arkadaşım çok oturmaz, çayını bitirir bitirmez kalkardı. Bir gün ziyaretime
geldiğinde, yanımda staj yapan ve sonra iyi bir gazeteci olan bir kadın
meslektaşım vardı. Arkadaşım, nasılsın soruma, ‘İyiyim, itfaiyeci merdiveni
gibi uzun bir merdiven yaptırdım. Haftanın bir günü Hayvanat Bahçesine
gidiyorum, zürafaların dişlerini fırçalıyorum. İyi para kazanıyorum’ yanıtını
verdi.
Arkadaşım ayrıldıktan sonra stajyerim heyecanla, ‘Ahmet Bey,
arkadaşınızla görüşseniz, zürafaların dişlerini fırçalarken fotoğrafını çekip
haber yapmak istiyorum’ dedi.
Arkadaşımın esprisini ciddi zannetmiş, gazeteci heyecanı
baskın gelmişti. Zürafaların dişlerinin fırçalanmasının şaka olduğunu
söyleyince, hayal kırıklığı yaşamıştı.
Arkadaşımın uzun bir merdiveni hiç olmadı. Ama uzun
merdivene sahip bir kuruluş, Ankara’nın seçim telaşıyla açılan parkına gitse, o
tabelaları indirse iyi olmaz mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ne demişti:
“Bütün bu tabelaları sökün, bu senin hakkın, en doğal
hakkın. Neyi müsaade edersen onu asmak zorunda.”
Bu kez hayal kırıklığı yaşamak sırası bende. Parkın tamamı
açıldıktan sonra yeniden gelmek ve daha sakin ortamda dolaşma niyetiyle hayal
kırıklığımı da yanımda taşıyarak parktan ayrılıyoruz.
Zeyve Pazarı bir sonraki yazımda.
Yorumlar
Kalan Karakter: