Çanakkale bu ülkenin görülmesi gereken
illerinin başındadır. Çanakkale manevi değerleri kadar doğal ve tarihi
zenginliğiyle de dikkati çeker. Çanakkale dik duruşun, bir imparatorluğun hayat
Benim için Çanakkale dedemin, ağabeyiyle
birlikte şehit olduğu vatan toprağıdır. Şehitlikler, Küçükkuyu, Ayvalık,
Geyikli, Behramkale, Dardanos, her yanı tarih kokar, deniz kokar. Mevsiminde
sardalya, peynir helvası, Saroz akıntısı, eksik olmayan sert rüzgarlarıyla bir
başkadır.
Çanakkale’yi turizmde öne çıkaran yerlerinden
biri Troya Antik kentidir. Tevfikiye Köyü girişinden başlayan antik kentin
kazıları, Türkiye’nin en uzun süren kazılarındandır.
İlk kazı 1871 yılında yapılmış ve
aralıklarla günümüzde de devam etmektedir. Troya’ya en çok emeği geçen arkeolog
Prof. Dr. Manfred Korfmann’dır. Korfman, 1988’de üstlendiği kazı başkanlığını,
2005’de ölümüne kadar devam ettirmiştir. 2004 yılında Türk vatandaşlığına geçen
Korfmann, bölge halkının kendisine söylediği Osman adını almıştır. Korfmann’ın
girişimiyle Troya Antik Kenti 1996’da Milli Park ilan edildi, 1998’de ise
UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır.
Antik Kent girişinde ahşaptan yapılmış büyük
bir at durur. Bu at, Odysseus’un Truva surlarını aşmak ve şehre gizlice girmek
için askerlerini sakladığı efsanevi tahta atı hatırlatmak amacıyla 1973 yılında
yapılmıştır. Atın yapılış öyküsü de çok ilginçtir. Kerestelerinin Kaz
dağlarından kesilen ağaçlardan elde edildiğini, mimarının Kadir İzzet
Senemoğlu, yapan ustanın Çanakkaleli marangoz Ahmet Karadeniz olduğunu
belirterek, kuyruk konusuna geçelim.
Bu Troya atı yüksekçedir ve bir kaç
basamaklı merdivenle içine girilir. Ziyaretçiler atın içinden, pencereden
başlarını uzatmak suretiyle fotoğraf çektirir. Dünyada en fazla fotoğrafı
çekilen ikonik objeler arasında yer alan atın içine girmek isteyenler uzun
kuyruklar oluşturur.
Yıllar önce çocuklarımla çıktığım ve çok
güzel geçen Çanakkale gezimizde antik kente de vakit ayırdık. Çocuklarım atın
içine girebilmek için uzun kuyruğa dahil oldular, ben de aşağıda bekleyip
fotoğraflarını çekeceğim. Kuyruk çok yavaş ilerliyor. Dakikalarca poz veren
ziyaretçiler var. Kuyruğun, atın ve çevrenin fotoğraflarını çekiyorum.
Sıkılıyorum ve çocuklara sezsizce ‘Şimdi bir şaka yapacağım. Aynı zamanda bir
deney olacak’ diyorum. Sonra, kuyrukta bekleyenlerden bir bölümünün duyacağı
şekilde ‘Çocuklar asansör boş, kimse kullanmıyor, ata asansörle çıkalım’ diye
sesleniyorum. Sonra sanki asansöre gidiyormuş gibi atın arka tarafına doğru
yürüyorum. Kuyruktan çıkıp asansöre binmek isteyenleri görüyorum. Atın
etrafında tur atıp çocukların yanına dönüyorum. Oğlum, ‘baba yaptığın kötü bir
şaka. İnsanlar sana küfretmiştir.’ diyor. Yanıtım, ‘Yanıbaşında durdukları ata
bakmayan bir kitle olduğunu size göstermek istedim. 7-8 metre yüksekliğindeki
bir yere asansör yapılamayacağını idrak etmeyen kişileri gördünüz.’ oluyor.
Atın içine asansörle çıkılabileceğine inanan
bu insanların kim olduklarını bilmiyorum. Ama olayı hiç unutmadım. Belki
kuyruktan kurtulma psikolojisi olabilir mi diye aklıma gelir.
Yolunuz Çanakkale’ye düşerse, sahildeki
Troya filminde kullanılan ve Çanakkale’ye armağan edilen fiberglas atı, antik
kent girişindeki tahta atı göreceksiniz, fotoğraf çektirmek için mutlaka
kuyruğa gireceksiniz.
Truva atı antik çağların efsanesidir ama kuyruk günümüzün gerçeğidir.
Tanzim
satışlarını muhalefet belediyeleri yapsaydı, serbest piyasa düzenini bozmaya
teşebbüs, kuyruk oluşturmak suretiyle yokluk görüntüleri ortaya koyarak ülke
imajına zarar vermek iddialarıyla haklarında soruşturma açılır mıydı? Bununla
da kalmaz, belediye imkanlarını başka amaçlar için kullanmak, personeli görev
dışı işlerde çalıştırmak, vb. nedenlerle müfettışler gönderilip kayyum
atanmasına kadar uzanan tartışmalara tanık olur muyduk?
Bir de bu yönüyle düşünülmesini istedim.
Kuyruk bir sonuçtur. Çağdaş dünya yeni bir
yöntem buluncaya kadar kuyruklar devam edecektir. Kötü olan kuyruğa girmek
değil kuyruğu ihlal etmektir.
Yorumlar
Kalan Karakter: