İki bin on sekizde (2018) tanımıştım kendisini.
O güne kadar hiç görmediğim biriydi.
Şimdi ki oturduğum dairemi ondan almıştım.
İlk o zaman tanıştık.
O ben'i görünce sormuştu.
-Hocam siz bizim akarköyde kaldınız mı diye.
-Kaldım ama o teee, 1966 daydı.
-Beni tanımadınızmı.?
-Yahu ben zaman çocuktum, sizin köyde Kur'an kursunda.... demiştim ki.
-İşte o zaman ben'i siz okutuyordunuz.
Hâsılı pazarlığı bitirip daireyi almıştım.
Demişti ki o zaman.
-Bana burada dua edeceksiniz.
-Buldunuz bal alacak çiçeği, kelin emi olsa başına sürer.
Deyip gülüşmüştük.
Dün sabah duydum.
Mehmet Altın bey arefe günü kaza geçirip vefat etmiş.
Bugün itibariyle on beş gün olmuş.
Allah'ım taksiratını affeylesin.
Mekanı cennet olsun inşallah.
İşte size dua.
Zaman zaman balkondan Karadağa bakıp Allah razı olsun Mehmet bey dediğimiz oldu elbette.
Çünkü bugüne kadar bu genişlikte bir evimiz ve de mutfağımız olmadı biz'im.
Altmış altı yaşındaymış.
Zaman zaman dinî konularda birşeyler sorardı.
Beş senede beş saat oturmuşluğumuz olmadı.
Onun pek vakti olmazdı belli'ki.
Zaten öyle değil mi.
Vakti olanın nakdi olmaz, nakdi olanın vakti olmaz denmiştir.
Ne diyor üstad Necip Fazıl Kısakürek, zindandan Mehmet e mektuplar'da.
Bir idamlık Ali vardı asıldı.
Kaydını düştüler mühür basıldı.
Geçti gitti üç beş günlük fasıldı.
Dünya bu işte dostlar.
Üç beş günlük fasıl.
Bir şekilde kaydımız düşülecek.
Ama şöyle ama böyle.
Başlı işler yarım kalacak.
Görülen düşler düş olarak kalacak.
Belki üç gün sonra, belki beş gün sonra duyulacak öldüğümüz.
Ama bir gerçek var ki,
kayıttan düşüleceğiz bir gün.
O günde Rabbim yardım eylesin bize.
Kabrin pürnûr olsun Mehmet bey.
Balkondan Yasin hediye vakti.
Biz'de bulunan bu.
Kalın sağlıcakla.