Her şeyin bağımlılığı vardır.
Dünya, insan için yaratıldığı halde, bazı insanlar dünyaya bağımlı olurlar.
İçindeki yaratılan her şey insan için yaratıldığı halde kendisine bağımlı olana bağlanır ve onu hep sırtında ve gönlünde taşır.
Uyuşturucu bağımlıları için kullanılan bu “madde bağımlısı” deyimi aslında eksik kullanılır.
Makam, rütbe, servet, şöhret bağımlısı bir zalimin zararı uyuşturucu bağımlısının milyonlarca katıdır.
Mekke’nin sokaklarında zulüm çeteleri dolaşıyordu.
Zalim güçlüyse maktulün kanı boşa gidiyordu.
Kadın ticareti yapılıyordu.
Mekke’yi yöneten zulüm çetelerinin karargâhı da Kâbe’nin hemen kenarında, adına Daru’n-Nedve dedikleri yerdi.
Orada kendi koydukları kanunlarla zayıfın hakkını yerlerdi.
Güçsüze zulmederlerdi.
Babaları da bu durumda idi ki, İslam geldikten sonra “La ilahe illallah/Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten, donatan yoktur. Muhammed O’nun elçisidir” kelime-i tevhidiyle İslam’a çağrıldıklarında, kıyamete kadar gelecek deistlerin lideri Ebucehil ve çevresindekiler:
“Onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan: ‘Elbette Allah’ derler.” (Zümer Süresi, Ayet 39/38)
Madem Allah’a iman ediyorsunuz buyurun:
“Onlara: ‘Allah'ın indirdiğine uyunuz’ dendiği zaman, onlar: ‘Hayır biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ derler. Ya babaları bir şeye aklı ermemiş ve doğruyu bulamamışsa.” (Bakara Süresi, Ayet 2/170) derler.
Yaratıcı olarak Allah Celle Celalühü zorunlu olarak kabul ediyorlar.
Çünkü kendi eli, ayağı, gözü, kulağı, dişi, kaşı, her hücresi, sessizliğin sesiyle bütün insanlığın gönül uzayında yankılanıyordu “Biz fabrika üretimi değiliz” feryadına kulak vererek “Allah vardır” diyorlar ama gerisine inanmıyorlar ve atalarının izinden gittiklerini söylüyorlardı.
Havada, çöl rüzgârlarından daha tehlikeli inkâr fırtınaları esiyordu.
Günümüzde, Haziran ayında, meteorolojilerin hepsi çöl fırtınalarına dikkat çekerler, hangi şehre hangi vakitte baskın yapacağını söylerler ve tedbirine açıklarlar.
İslam’la beraber, Rahman’ın rahmet ayetleri Rahmet Peygamberinin mübarek ağzından rahmet damlaları olarak ayet ayet iniyor ve kavurucu çöl rüzgârlarını saba rüzgârına döndürüyor, imanın emniyeti evlerin içini aydınlatıyordu.
Karanlıkta elmasla demirin, zehirle panzehrin ayırt edilmediği gibi, inkâr karanlığında hak ile batıl birbirine karışmış, insanlar, zehri panzehir gibi yutuyorlardı.
İnkâra olan alışıklıkları, uyuşturucu bağımlısı gibi kâfirliği, dünyanın en güzeli en tatlısı olarak görmeye götürdü.
Değişen bir şey yok.
Dünyanın her tarafında kâfirliğini ilan edersen aydın biri olursun.
Uyuşturucu almasan bile, seni “Karşı değilim” demeye mecbur etmiş bir baskıcılık hâlâ devam etmekte.
Gelişmiş ülkeler denilen devletlerin başkentlerinde, insan başına düşen gelirin en yüksek olduğu yerlerde bile, o parayla lüksünü karşılamayan kadınların, köşe başlarında kendilerini açıktan, aleni satış yapmaları, semt pazarlarında kabak, domates, patlıcan satmak gibi normal hale gelmiştir.
O kadınları ayıplamıyorum.
Çünkü Mekke zalimlerinin Mekke’de kadın satışı yapanlarına yönelik:
“…Dünya hayatının geçici malını elde etmek için namuslu kalmak isteyen kızlarınızı (cariyelerinizi) fuhşa zorlamayın. Kim onları zorlarsa şüphesiz Allah, o kadınların fuhşa zorlanmalarından sonra mağfiret ve rahmet sahibidir.” (Nur Süresi, Ayet 24/33)
Fuhşu yapandan önce onu maddi ve manevi baskıyla, o kötü işe zorlayan birinci derecede suçludur.
Biz, Rabbimizin, bize çizdiği sarat-ı müstekıym/cennete ve Rabbin rızasına ulaştıracak yolda, maraton koşucusunun ödle kilitlenip etrafı görmeden hedefine doğru koşarak rekor kırdığı gibi, Rabbin rızasına kilitlendikten sonra yol üzerinde oturan ve bizi sapıtmak için uğraşan insan ve cin şeytanlarını bile görmeden, onların korkusunun kokusunu bile almadan, makam, rütbe, servet ve şöhretin esiri olmadan yolumuza devam edelim.
Rabbimiz yardımcımız olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: