AŞAĞILAYARAK YÜKSELİNMEZ
Mahmut TOPTAŞ
Esnemekten çenesi çıkacak hale gelmiş, beyniyle bazusu işlemez durumdayken çenesini oynatıyor ve “Biz, çok tembel bir milletiz” diyerek söze başlayıveriyor.
Kahvehanede yüz kişiye çay, kahve yetiştiren, aynı masadakilerin hangisinin kahveyi sade, tatlı, orta şekerli istediğini bilen ve on saat oturmadan çalışan garsonun çalışkanlığını görmüyor.
Gece-gündüz ülkesinin ve tüm insanlığın kurtuluşu için çareler arayan, bildiği veya bulduğu çareyi insanlığa nasıl sunarım diye kafa yoran siyasi veya ilim adamlarının beyin sızılarını görmüyor, duymuyor.
“Herkes haram yiyor” diyor, ama mahallesinde veya köyünde boğazından haram lokma geçirmemek için ne zahmetli işler yapanı görmüyor.
Tanımadığım bir adam telefonda soruyor: “Hocam, alacağım parayı banka havalesiyle göndermiş, bankaya gidip paramı alabilir miyim, faizli bir iş değil ama faiz paralarıyla yatmış bir parayı bana verecekler” diye fetvasını almadan gitmeyen bir insanımızın sesini duymak ne güzel.
Ömrünün elli senesini İstanbul’da geçiren bir Karadenizli usta, Ege denizinin kenarındaki köylerden birinin manzarasını çok beğenmiş ve oraya yerleşmiş.
Köy, silme Halk partili, büyük bir köy.
Zenginler bu sene bile işçileri zeytin tarlalarında otuz liradan çalıştırıyor.
Ben, kırk lira veriyorum. Köyün zenginleri beni uyardılar, köyün ücret düzenini bozduğumu söylediler” diyor.
Adam, sekiz saat çalışıyor, akşam bir kilo et alamıyor.
Şimdi bu adam, “İşe de gitmem, o yedi yüz elli gram eti de yemem” dese biz buna tembel mi diyeceğiz.
Sevgili peygamberimiz, ölçüyü koymuş:
حَدَّثَنَا آدَمُ بْنُ أَبِي إِيَاسٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا وَاصِلٌ الْأَحْدَبُ قَالَ سَمِعْتُ الْمَعْرُورَ بْنَ سُويْدٍ قَالَ رَأَيْتُ أَبَا ذَرٍّ الْغِفَارِيَّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ
وَعَلَيْهِ حُلَّةٌ وَعَلَى غُلَامِهِ حُلَّةٌ فَسَأَلْنَاهُ عَنْ ذَلِكَ فَقَالَ إِنِّي سَابَبْتُ رَجُلًا فَشَكَانِي إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ لِي النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَعَيَّرْتَهُ بِأُمِّهِ ثُمَّ قَالَ إِنَّ إِخْوَانَكُمْ خَوَلُكُمْ جَعَلَهُمْ اللَّهُ تَحْتَ أَيْدِيكُمْ فَمَنْ كَانَ أَخُوهُ تَحْتَ يَدِهِ فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ وَلَا تُكَلِّفُوهُمْ مَا يَغْلِبُهُمْ فَإِنْ كَلَّفْتُمُوهُمْ مَا يَغْلِبُهُمْ فَأَعِينُوهُمْ
“Ma’rur bin Süveyd anlatıyor: Ebu Zerr’inil Ğıfari’yi gördüm, üzerinde çok güzel bir elbise vardı. Aynı elbiseden hizmetindeki adamın üzerinde de vardı. Neden böyle olduğunu sorduğumda Ebu Zerr: Ben birine (Bilal’i Habeşi’ye) hakaret etmiştim. O da beni Allah’ın elçisine şikayet etti. Allah’ın elçisi bana “Sen, onu annesi (inin siyah olmasıyla mı) ayıpladın? Şunu iyi bilin ki, hizmetinizde olanlar sizin kardeşlerinizdirler. Kimin hizmetinde bir kardeşi olursa ona yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giydiriniz, gücünün yetmediği işi ona yüklemeyiniz, eğer yüklerseniz siz de ona yardım ediniz” dedi” (Buhari, K. Itk, bab, el abidü ihvanüküm no 15)
Buyurun, sevgili peygamberimizi sevdiğini iddia eden kardeşlerimiz, bu günden itibaren yediğinden yiyecek, giydiğinden giyecek bir ücreti vermeye kalksınlar da takvanın zirvesine çıksınlar.
Baksınlar o adam yine çalışıyor mu çalışmıyor mu?
İşe gitmediği gün ne kadar kaybedeceğinin bir hesabını yapsın bakalım.
İşçilerinize, emriniz altındaki memurlara nasıl hitap edileceğini de sevgili peygamberimiz öğretiyor.
Mekkeli müşriklerin insan ticareti yaptığı bir ortamda, sevgili peygamberimiz, kölelerin onların kardeşleri olduğunu, yediklerinden yedirmeleri gerektiğini onlara anlattığı gibi gücü oranında satın alıp özgürlüklerine kavuşturmaya çalışırken arkadaşlarını da bu özgürleştirme işine sevk ederken şöyle buyuruyordu;
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا يَقُولَنَّ أَحَدُكُمْ عَبْدِي فَكُلُّكُمْ عَبِيدُ اللَّهِ وَلَكِنْ لِيَقُلْ فَتَايَ وَلَا يَقُلْ الْعَبْدُ رَبِّي وَلَكِنْ لِيَقُلْ سَيِّدِي
“Hiç biriniz, kölelerinize, kulum, kölem demesin. Ancak “Delikanlım” desin. Hepimiz, Allah’ın kulu kölesiyiz. Hiç bir köle de sahibine “Rabbim/Sahibim” demesin, “Efendim” desin. Diyordu. (Müslim sahih, K. El’elfazu minel edeb, Bab, Hukmi Itlakı lafzat’il abd)
Öğrencilerimize, işçilerimize, memurlarımıza, askerlerimize yetkililer hitap ederlerken onları aşağılayan kelimeler değil yücelten kelimeler kullansınlar.
Tembele “Tembelsin” diyerek hakaretle onu çalıştırmak mümkin değil.
Özendirici ve işinin karşılığını verici bir ortam oluşturulmalı.
Kişiliğini öldürmek kişiyi öldürmekten tehlikelidir.
Ölen, kimseye zarar veremez ama kişiliği öldürülenin ne yapacağı bilinemez.
Yorumlar
Kalan Karakter: