Telefon veya bilgisayarlarımızla yazıp yayınladığımız metinler ve çizimler, hava boşluğunda kaybolup gittiğini zannettiğimiz sesler gibi kaybolup gitmiyor.
Rabbimiz, hiçbir şeyin kaybolmayacağını ve hepsinin yazıldığını şöyle haber verir:
“İşte kitabımız size doğruyu söylüyor. Şüphesiz biz yaptıklarınızı yazıyorduk.” (Casiye süresi ayet 45/29)
Ahirette yaptıklarımızın her zerresi karşımıza çıkacak olduğu gibi, bu dünyada da kaydedildiğine işaret eden Rabbimiz, geçmişte söylediklerimizin de geriye dönük bir gün dillendirileceğine işaret etmiş.
Yani bugün kayıt cihazlarımızla mutlu veya üzgün hallerimizin tekrar görüntülendiği gibi geçmişimizin de görüntülenebileceğine işaret etmiştir.
Önemli olan, öldükten sonraki hayattır.
Burası, yol üzerinde dinlenme yeri gibidir veya ahiretin istasyonu gibidir.
Bu dünyada da ahirette de cehennem ağzında diz çöküp ağlamamak için bu dünyada Rabbimizin emrine bağlılığımızı namazda kıyam, hayatta Müslümanca dik durarak, alnı Rabbin huzurunda eğilerek, diz çökerek, yerlere kapanıp Rabbe secde edip insanlara boyun eğmemek için kimseye diklenmeden dik durarak İslami bir hayat yaşamaya dikkat edelim.
Sahabe, tabiin ve müçtehit imamlar, kendi kafalarından Allah rızası için ibadet uydurarak günaha girmekten sakınmışlar.
Niyetiniz çok iyi olsa da, bu İslam dinine hiçbir kimsenin fazladan ibadet ilave etmeye yetkisi yoktur.
Farzları, vacipleri, sünnetleri, nafileleri sıralamaya göre dikkatle yerine getirmeye çalışalım.
Peygamberimiz demediği halde, “Filan namazın ardından şu kadar … çekerseniz, cennete girdiniz” gibi kendi uydurduğunuz bidatlar, size cehennemde yer hazırlamaya sebep olabilir.
Sevgili Peygamberimiz buyurur:
“Kim, benim adıma yalan uydurursa, oturağını, ateşten bir yere hazırlasın.” (Buhari, Sahih, K. İlim bab 39. Ayrıca bu hadis hemen hemen bütün hadis kitaplarında birçok ravi tarafından rivayet edildiğinden “mütevatir” hadis kabul edilir.)
Ağzımızla söylediğimizin yalan olmamasına dikkat ettiğimiz gibi, imza attığımızın da yalan olmamasına dikkat etmeliyiz.
Rabbimiz, akitlerimize/sözleşmelerimize
“Ey iman edenler, sözleşmelerinizi yerine getiriniz” buyurur. (Maide süresi ayet 5/1)
Meşru olan bütün akitlerimizi yerine getirmeliyiz.
Ağzımızdan çıkan sözlerimizin tek kelimesi kaybolmaz, yazdıklarımız da kaybolmaz.
İyi ve doğru sözlerin karşılığı görüleceği gibi, kötü ve yalan sözlerin de karşılığı görülecek bir gün.
İftiradan kaçınacağız.
İnternetçiler, X’te, Facebook’ta, WhatsApp’da… özetle internette yayınladığınız çok güzel sözleriniz var.
Ne olur, kendinize ait olan sözleri güçlendirmek için “Kur’an’dan, hadisten, Mevlana’dan, Yunus Emre’den…” diyerek yayınlarsanız sözünüz çok güzel, doğru ve çekici olsa da siz iftira etmiş oluyorsunuz.
Çok hoşumuza giden bir hikâye okudunuz ve bu hikâyenin mutlaka herkese duyurulmasını istiyorsunuz.
Hikâyede geçen isimlerin adını değiştirerek, Hazreti Ebu Bekir’i yüceltmek, Hazreti Ömer’i hatırlatmak, Hazreti Osman’ı sevdirmek, Hazreti Ali’yi gündeme taşımak istiyorsunuz, niyetiniz iyi ama bu zatların, senin, benim, onun yüceltmesine ihtiyaçları yok.
Sonra bizim yazdığımız hikâyeler, masallar çok faydalı bile olsalar başkasına yüklersek:
Bir, iftira etmiş oluruz.
İki, yalan söylemiş oluruz.
Üç, kurgulanan hikâyede İslam’a uymayan ama iyi görünen hukuki yanlışlar var ve o yanlışı o zatlar yaptığından o yanlış, kural haline geliyor.
Kendi hikâyenizi, şiirinizi, kendi adınızla yayınlayın.
Kendi kelamınızın altına kendi adınızı yazın ki, ileride kelam-ı kibar veya kibar-ı kelam olarak tarihe geçebilir, iftira etmemiş olur, hukuki kural haline gelmez.
Yorumlar
Kalan Karakter: