Şarkılar, türküler, marşlar çalarak çocukları sevindirirdi.
Cömertçe, yediden yetmişe Karamanlıların sevinçlerini acılarını paylaşarak, insanları severek yaşadığını gösterirdi o boynundaki mızıka.
Meyveler çiçekler verir gibi insanlara, şiirlerin, türkülerin, şarkıların, marşların nağmelerini de verirdi. Sevgi doluluğunun, kibiri yenmesinin, dünya nimetlerinden vazgeçip kendisini Allaha adamasının bir başka büyülü nağmeye dönüşmüş haliydi belki de o boynundaki mızıka.
Oğlu Hasan Baran’ı bile, “Deli Muammer’in oğlu diye anılmasın, incinmesin,” diye kendisinden ve Karaman’dan uzaklaştırmasının avuntusuydu belki de boynundaki mızıka.
Çocuklara mızıka çalıp onların yüzlerini güldürürken, onları sevindirirken oğlunu arıyordu belki de. Çocukken çok açlık çektim, itildim, kakıldım, horlandım, sevgisiz kaldım.
Ne ana vardı yanımda, ne baba, ne kardeş ne akraba. tüm bunlara rağmen, dünyaya ve hayata bir değer vererek, kendimi yetiştirdim, yazar oldum.
Olağanüstü şeylerle karşılaştım.
Hiç kötü alışkanlıklarım olmadı.
Bir kahvede oturup en basitinden iskambil bile oynamadım.
Bütün doğal şeyleri – pınarlar, ormanlar, bağlar, kırlar, deniz kıyılarını sevdim.
Okuduğum kitaplar üzerimde büyük bir etki yarattı, kültür dünyasını dolaştım.
Çünkü ben her zaman babam Muammer Baran’ın boynundaki mızıkasını nerede ve kime çalarsa çalsın, benim için çaldığını düşündüm.
Ve ben dünyada en çok babamın mızıka çalışını sevdim.
En korkunç acılarda bile, çocukları sevindirmek için o korkunç acılarını içine gömüp gülümseyerek mızıka çalardı babam.
O mızıka onun elinde güneş gibi parlardı.
Yorumlar
Kalan Karakter: