HÜSEYİN AVNİ YILMAZ’IN ARDINDAN
Ahmet TEK
Karlı bir gündü
Seni ölümün kucağından ben almıştım. Neredeyse 50 yıl oluyor. Bunu ikimiz de unutmadık.
Çocuk cesareti olmalı o gün yaşadığımız. Mustafa Abi yaman avcıydı, diliyle ve av dönüşü getirdikleriyle. Marifeti tüfekte mi zannediyorduk? Avcılığın ne olduğundan haberimiz bile yoktu, sapan tecrübelerimizi saymazsak.
Sen Mustafa abinin, ben Bekir abimin tüfeğini almış, evden sessizce çıkarak Seki Hamamı'nın önünde buluşmuştuk.
Ayaklarımızda uyduruk çizmeler, üstümüzde soğuktan korumaktan uzak paltolar. 13-14 yaşlarında olmalıyız. Aylardan Ocak olmalı, ayaz mı ayaz ama ışıl ışıl bir hava. Tıpkı bugünki gibi, yerlerde yarım metreden yüksek kar var.
İki cesur yürek (!) yola çıktık. Çavuş gölünü duymuşluğumuz var, daha önce ne sen gördün ne ben. O yıllarda Çavuş gölü, göçmen kuşların göç yolu güzergahı. Kazlar, ördekler ve diğer kış göçmenleri burada dinlenip doyuyor. Bilmeyenler için kısa not: Çavuş gölü Türkiye'de kurutulan ve binlerce canlının sonunu hazırlayan, bir proje kapsamında yok edilen sulak alanlarımızdan sadece bir tanesiydi. Doğanın gelecek kuşakların emaneti, kul hakkının "dibi" olduğunu bilmeyen veya umursamayan bir dönemin karar vericilerinin vebali sonucu kurutuldu. Benim bildiğim, Karaman'a ilk kez bu büyüklükte bir hançer saplanıyor, kimse "ahhh" demiyordu. Sonra peş peşe darbeler gelecek ve doğa cinayetleri dönemi açılacaktı.
Çavuş gölüne 2.5-3 saatlik yürüyüşle ulaşmıştık. Göl buz tutmuştu, asıl korkutucu olan ışıl ışıl hava gitmiş, tipi çıkmıştı. Öğle saatleriydi. Binlerce göçmen kuş kümeler oluşturmuş, birbirine sokulmuş, tipiden korunmaya çalışıyordu. Sakarmekeler, bizi sığınılacak yer görmüş olmalı ki ayak uçlarımıza kadar gelmekten ürkmemişlerdi. Çocuk saflığı, ateş edemedik. Demek ki, merhameti, acıyı, sevgiyi birileri öğretmişti.
Sen, kaz ve ördeklere ateş etmek için buz tabakasının üzerine çıkmakta ısrar ettin, itirazlarıma rağmen.
Kamışların arasından gölün içinde kayboldun. Bir saat kadar vakit geçti. Merak yerini endişeye bırakmıştı. Tüfek sesleri duyunca endişem azalıyor ama korkum artıyordu. Sesi duyduğum noktaya ulaştığımda sen elinde 5-6 ördek, pantolonun tamamen buz tutmuş bir halde kamışların arasından karşıma çıkmıştın. Vurduğun bir ördeği almak isterken buz kırılmış, gölün sularına düşmüşsün. Tipi şiddetini artırmıştı. Çizmelerini çıkardık, üstündeki buzları temizledik ve gölden ayrıldık.
Göle düştüğün için çok üşüyor ve yürümekte zorluk çekiyordun. Ayakların seni taşıyamaz olmuştu. Kar yüksekti. 40-45 kilo kadar olmalısın, ben de 4-5 kilo fazla. Ayakta durmakta zorlandıkça sana destek oluyordum. Yüzünü ve başını karla ovalamış, kendine gelmene yardımcı olmuştum.
Sonunda, bugün Bifa'nın olduğu yere ulaştık, bir bahçenin harabe damının altına çöktük. Yığıldın, uyumak istiyordun. Biraz uyursan kendine geleceğini söylüyordun. Karda ölümün uykuda geldiğini okumuş olmalıyım, karşı çıktım. Yeniden her yerini, ayaklarını bile karla iyice övdüm, yeniden yola çıktık. Karaman'ın girişinde yüzümüze şehrin sıcaklığı vurmuştu. Sen, ev yerine ilkokul arkadaşın Mustafa Delen'in evine gitmek istedin. Seni onlarda bıraktım. Adını bilmediğim, o sıcacık evin annesi sanki kendi çocuğu gibi sahiplendi, seni divana yatırdı. Hemen uyumuştun. Ne ikram ettiklerini hatırlamıyorum. Karanlık çökmeden evimize dönmüştüm.
Devamı yarın...