İsmi bize çok cafcaflı gelmişti.
Biz kim miyiz?
Karaman Ticaret Lisesi’nin ilk öğrencileriyiz.
Karaman’da, sanırım Jale ismini taşıyan yoktu.
Bu isme Sezen Cumhur Önal’ın buğulu sesiyle anons ettiği radyodan istekler programından aşinaydık: Hale, Lale bir de Jale...
Jale, çiğ demek. Sabahın ilk ışıklarını karşılayan su zerrecikleri yani. Çiçeğe, ağaca, taşa, toprağa hayat veren su damlacıklarıdır, Jale. Asla ağırlıkları yoktur, şeffaftır, her nerede birikmişse yük olmaz, can verir.
Güneşle beraber havaya, suya ve toprağa karışır. O artık gözden ıraktır.
Narin, zayıf bir vücut, sanki şaka yapacakmış ya da el hareketi çekecekmiş gibi hafif öne doğru eğik bir duruş...
Kısık bakışlarının arkasında iç derinliğini ve zekasını gizleyiş...
Bir piyanistin sahip olmak istediği incecik parmaklar...
Otorite kurmak isterken bile gülmemek için kendisiyle mücadele ettiğini ele veren ve dudaklarının kenarına uzanan yüz çizgisi...
Jale Yalçıntaş Hocam, hiç deniz görmemiş, doğduğu şehrin sınırlarından dışarıya çıkmamış gençlere coğrafya anlatacaktı. Üstüne bir de İngilizce derslerine girecekti.
Jale Hocam benim gözümde bir şehir romantiği idi. Sırt çantasını bilmediğim yıllar. Bilsem, elinde valizle gezdirmezdim (!)
Onu ilk gördüğümde, öğretmenlik yerine, elinde valizi, şehir şehir, ülke ülke gezen bir gezgin, özgür ruhlu bir genç rolüne uygun görmüştüm.
Erkeklerde İspanyol paça, kadınlarda vatkalı yıllardı.
Paris’te Aşk Başkadır veya Breakfast at Tiffany’s filmlerini izlemiş olmalıyım ki, Jale Hocam bende Audrey Hepburn çağrışımı yapan naif, tarzı olan, şık, başkentli bir genç kızdı.
Kıyafetinden saç stiline, yürüyüşünden konuşma üslubuna kadar farklıydı. Işık saçan, bugünkü söyleyişle aurası olan bir insandı.
Hepburn’un, ‘’Güzel gözlerin olsun istiyorsan, onları başkalarındaki güzellikleri görmek için kullan. Güzel dudaklar için nezaket sözcükleri söyle.’’ sözünü yıllar sonra duyacaktım. Ve, Jale Hocamı böylesine güzel bir sanatçıyla özdeşleştirdiğime sevinmiştim.
Jale Hocamın sinirlendiğine hiç tanık olmadım, sesinin yükseldiğini de duymadım. Ama kahkahalarını, utangaç bir çocuk gibi eliyle ağzını kapatarak gülmesini hatırlıyorum.
O bir Ankara kızı idi. Giyim tarzını kimbilir kimler denemek istedi. Becerebildiklerini sanmam. Sade makyaj yapardı ve kombinlediği her kıyafeti ona çok yakışırdı.
Bizlerden bir kaç yaş büyüktü. Yirmili yaşlarının ilk yarısında olmalı, belki daha küçük.
Ama olgunluk denilen, empati denilen duygularla tarz denilen duruşun verdiği ağırlık onu gözümüzde ve kalbimizde yüce bir yere oturtmuştu.
Keşke öğretmenim değil de benim gezdiğim güzergahlarda yol arkadaşım olsaydı.
Biliyorum: Keşkeler, yaşamı geriye sardırmaz.
Jale Hocamın sıcaklığını, cana yakınlığını hisseder, bununla birlikte önümüze çektiği bariyeri aşamayacağımı düşünürdüm. Bariyeri Hocam değil ben koymuş da olabilirim. Bu nedenle Jale Hocamın duygularına yeterince yakın olamadım.
43 yıl sonra buluştuğumuz gecede Jale Hocamla yaptığımız kısacık sohbetimizden bir hayat dersi çıkardığım bölümü sizlerle paylaşmazsam vebali büyük olur.
‘’Hocam, bizler çok yetersizdik. Öyle mezun olduk. İyi bir eğitim göremedik’’ dedim.
‘’Hayır. Öyle düşünme. Sizler çok çok ilerideydiniz. Biz birbirimizi yetiştirdik. Sizlerden çok şey öğrendim. Derslere çok iyi hazırlanıp gelirdim. Sizler gibi öğrencileri bir daha göremedim’’ karşılığını verdi.
‘Hocam siz karakterden, adamlıktan bahsediyorsunuz’’ dediğimde, söyledikleri şöyle oldu:
‘’Sizler gerçekten nitelikli insanlardınız. Karakterli ve şahsiyetli öğrencilerdiniz. Sizleri asla unutamam. Karaman’ın yeri bir başka ve sizler benim için çok değerlisiniz. Ben adamlığı, insanlığı kastediyorum. Biz birbirimizi yetiştirdik. Her şeyi birbirimizden öğrendik.’’
Jale Hocamın öğrencileri açısından en sevilen yanı not verirken cömertliğidir.
Cömertlik, dünyanın en verimli eylemidir.
Sizin, Jale Hocam hakkında olumsuz cümle kuran bir arkadaşınız var mı?
Sanmıyorum. Çünkü benim böyle bir arkadaşım olmadı. Olsa, onunla arkadaşlığım sürmezdi, çünkü ya iftira ediyor ya yalan söylüyor olurdu.
Jale Hocamın, aklıma geldikçe beni güldüren bir anısını da ‘’tebessüm edelim’’ diyerek, aktarıyorum.
‘’Karaman’a ilk geldiğim günlerden biriydi.
Tayyar Yıldız (Küçük Dev Adamımız) heyecanla bağırdı:
-Hocam, gaşında devramber var.
Eyvah! dedim.
Ürperdim, çok korktum.
Kaşımda bir böcek var ama devramber dediği bu böcek nasıl bir yaratık diye içimden geçirdim.
Elimi kaşıma götürmeden görmeye çalıştım, ağırlığı hissetim ama görmek ne mümkün. Elimle hızla ne olduğunu bilmediğim devramberi kaşımın üstünden fırlattım.
Böcek diye korktuğum devramber meğer ayçiçeğinin Karaman’daki adıymış.
Devramberi bir daha da unutmadım.’’
Sevgili Tayyar arkadaşımıza Allah’tan rahmet, Hollywood yıldızlarını kıskandıracak kadar güzel ve naif hocama sağlıklı, huzurlu, uzun ömürler dilerim.
Jale Hocamdan da tüm arkadaşlarım adına yine buradan helallik istiyorum. Bir de beni affetmesini.
Yıllardır aynı kentte yaşadığım Jale Hocamı hiç unutmadım ama bir kez ziyaret ettim. Sonra 40 yıl kapısını çalmadım.
İki küçük oğlumla, Jale Hocamın önce ziyaretine gitmeye sonra da Ticaret Lisesi’nin ilk mezunları adına onu konuk etmeye buradan söz veriyorum. Elbette, kabul ederse.
İnsanlar, eşyalardan daha çok, onarıma, yenilenmeye, canlanmaya, gelişmeye ve bağışlanmaya ihtiyaç duyar; asla kimseyi fırlatıp atmayın.
(Audrey Hepburn)
NOTLAR:
*21 Eylül 2018 tarihli Karaman’da Uyanış’taki yazımda, bazı insanların sözlerini, bir olay karşısındaki tavırlarını, beni etkileyen her ne ise onları not ettiğim, ‘’İyi Adamlar Sözlüğüm’’ vardır demiştim ve şöyle devam etmiştim:
“Bu sözlükte bazı öğretmenlerim, dostlarım, tarihi şahsiyetler, din büyükleri, filozoflar, bir vesileyle tanıdığım, filmini izlediğim, kitabını okuduğum, sohbetini dinlediğim onlarca kişiye ait notlarım vardır.”
İyi Adamlar Sözlüğü başlığı altında bir gün mutlaka anlatmayı planladığım öğretmenlerim Yıldız Kabadayı Kandemir ve Jale Yalçıntaş’ı, 43. Yıl Buluşması sayesinde Karaman’dan Ankara’ya döndüğüm gece yazdım.
Sevgili okur, lütfen “Yıldız Hocam, Sırdaş Hocam” ve “Başkent Romantiği: Jale Hocam” başlıklı yazılarımı “İyi Adamlar Sözlüğüm”ün arasından çıkarıp, sizlerle paylaştığımı bilmenizi isterim.
*Karaman Ticaret Lisesi mezunları olarak bizleri 43 yıl sonra buluşturan Ahmet Cici kardeşime yürekten teşekkür ederim.
Dostum Cici, 1975 yılından beri görmediğim hocalarımla ve bazı arkadaşlarımla bir araya gelme fırsatı yarattı.
*Ayrıca gecede aynı masayı paylaştığımız sınıf arkadaşım Emel’in, kendisi gibi güler yüzlü eşi Cemal Aydoğdu ile Osman Ateş beyefendiyi tanımaktan çok mutlu oldum.
Cömert insanlar olduklarını sizlerin de bilmenizi isterim.
*Gece boyunca herkesin yüzünde hüzün ve mutluluk vardı. Ama Şahin Yıldız Hocam ve okul arkadaşlarım Nermin Hanımla Halil İbrahim İncekara gecenin en çok gülenleri oldu.
*Geceye katılamayan arkadaşlarım, bir bilseniz, ne güzellikleri kaçırdınız.
İlk kaçırdığınız güzellik, hocalarımızın aynı masa etrafında oluşturduğu kompozisyondu.
*Hz. Ali’nin ‘’Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum’’ sözünü tutamayız ama eğer iyi insanlar olabilmişsek bunda en çok emeği geçen kıymetli hocalarımızı saygıyla, hürmetle andığımızı, onların öğrencileri olmaktan hep mutluluk duyacağımızı arkadaşlarım adına buraya son not olarak iliştiriyorum.