Yusuf YILDIRIM
Seksenlere döndüm bir kez daha bu yazının başlığıyla. Konyalı’nın Karaman Tarihi’ni soluksuz okuduğumda 1986’nın kışıydı. Konyalı’nın Karaman Tarihi’ndeki her şey zihnimde grileşse de Yunus Emre Camii pencerelerinden birinde gördüğünü bahsettiği mezar taşına ait bilgiler hep berrak kalmıştır.
Konyalı, mezar taşının yerini hazireye bakan pencerede diye tarif etmiş. Yunus Emre Camii’ne her ne zaman uğradıysam bu mezar taşını görememiş bulamamışımdır. Bakmadığım duvar, pencere kalmamıştır. Öyle ki, tüm cephelerde iç dış duvar yüzeylerindeki taşların her birini ayrı ayrı incelemiş, taşların yüzey pürüzüne bile dikkat kesilmiştim. Bu arayışlarım incelemelerim 2009 yılına kadar sürdü. Her arayışım aynı biçimde bittiğinden umutlarımı sönmüş biçimde mekândan ayrılıyordum.
Ama zihnimin bir köşesinde o soru işaretleri kocamanca bekliyordu. Bu mezar taşı nerede? Üzerinde yazılanlar neler? 2011 yılının sonunda beklenmedik bir gelişme oldu. O yıl cami restorasyona alınmış cemaate ve ibadete kapalı idi. Duvarlardaki sıvalar söküldüğü için caminin özgün yapısı da ortaya çıkmıştı. Bu tür durumlarda sıva altından beklenmedik bir tarihi malzeme; işçilik bakımından değerli taşlar, umulmaz ama bir inşa kitabesi çıkabilirdi. Bu kadar olmasa da mihrap içinden kitabe parçaları çıkmıştı. Hatta mihrabın sağındaki pencere kenarında 14. yya ait ayet yazılı bir kitabe parçası vardı.
Ancak o penceredeki mezar taşı hiçbir yerde yok. Hazire tarafını kolaçan ederken kısa bir süre son cemaat yeri tarafındaki pencere önünde kısa süreliğine otururken gözlerim de ince ince mezar taşlarını ve duvarı süzüyordu. Herhalde böyle bir taş yok buralarda, artık aramanın bir anlamı yok, diye de içimden geçirirken gözlerim o pencereye kaydı. Son cemaat yerinin o hazireye bakan penceresinin üst tavanı yani lento yüzeyinde yazı var. Aman Allah’ım! Pencere lentosunun tüm yüzeyi baştan sona kitabeli. O aradığımız mezar taşı bu işte!
Hemen kitabeyi fotoğraflayıp okudum. Arapça olan kitabe metni “min yevmi’l- (…….) sâbi’u aşera şehrun/rebi’ul-âhir/li-senete erba’a ve/semânîne ve seb’a miete” idi. Dil içi çevirisi 17 Rebiulahir 784. Bu bir tarih. Hicrî tarih. Milâdî karşılığı 30 Haziran 1382 Pazartesi. Üst satırdaki “Min yevmi’l-(……)” biçiminde kesilmiş olan yerdeki gün de Pazartesi olduğu miladi takvim çevirisinden belli oldu.
Şimdi burada iki soru akıllara geliyor. Bu taşı buraya kim koymuş! Bu tarih ne anlam taşımaktadır? Bu duruma ilk tepkim hiddet derecesindeydi. Bir mezar taşı nasıl pencere taşı yapılır, hangi densiz buraya koymuş diye içimden fırtınalar esti. Cevabı yine Karaman Tarihi’nde tabi. Konyalı’nın aktardığına göre 1944 tamiratında hayırseverler caminin duvarlarına bir el atmışlar. Ve tek parça olması gereken pencere lentosuna bu mezar taşını uygun bulmuşlar.
Şimdi biraz sakinleşip olumlu düşünüyoruz. Şimdi bu mezar taşı pencere lentosu yapılmayıp da çoktan yerinde yeller esebilirdi. Karaman mezarlık ve hazirelerinde binlerce mezar taşı bu biçimde gitmiş. Halen de Gazalpa ve Şehir mezarlığındaki tarihi mezar taşı yeni mezarlara kapak taşı yapılmakta. Bunu yapan bildiğimiz Müslüman Türk vatandaş. Gavur falan değil.
Böyle düşününce şöyle bir senaryo canlanıyor zihinde. Yunus Emre Camii ve haziresi (mezarlık) defalarca elden geçti. Camiye ve hazireye her dokunuş hep hoyratça oldu. Hassasiyet gözetilmedi. Bu mezar taşı da çevre düzenlemesinin birinde parçalanıp yok olabileceği gibi bir Müslüman Türk tarafından bir inşaatın köşe taşı yapılıverebilirdi. Bu mezar taşının pencere lentosu yapılması bir bakıma korunmasına yardımcı olmuş.
Mezar taşındaki tarih ne anlam taşıyor?
İşte bizim için asıl önemlisi budur. Mezar taşı sahibinin ölüm tarihi ile Yunus Emre’nin ölüm tarihi arasında 60 yıl var. Eğer bu kişi de 80 yıl yaşadı ise Yunus Emre ile aynı zamanda 20 yıl yaşamış oluyorlar. Hazirelere herkesin mezarının alınmadığı düşünüldüğünde bu kişinin Yunus Emre’nin ileri ki kuşaklarından bir akrabası en azından önemli biri olduğunda şüphe yoktur.
Peki bu mezar taşı sahibi kimdir?
Bu mezar taşı bir ayak taşıdır. Bunun bir de baş taşı vardır. Konyalı o günkü araştırmalarında fark edememiş. Ama ben fark ettim. Fazla meraklandırmayalım. Baş taşı da ayak taşının yanında. Yani onu da lento yapmışlar. Pencerenin içine yan dikmişler. Sadece kalın kenarı görünüyor, alttan bakınca. Kim bilir bir gün bu mezar taşları buradan çıkarılır da kime ait olduğu tespit edilir. Daha doğrusu Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğünün buraya el atması gerekir.
Bu mezar taşı tarihi bir kanıttır. Yunus Emre’nin Karaman’da olduğuna doğrudan bir kanıttır. Haziredeki 13. -14. yy mezar taşları ile Yunus Emre Camii’nin özgün bölümleri de bu kanıtı desteklemektedir. Geçmişte yok edilen ve günümüze gelen tüm unsurları ile Yunus Emre Camii, ben Yunus Emre’nin camisi diye bağırıyor. Motifler, kitabeler, mezar taşları, mihrap, Yunus Emre türbesindeki Selçuklu tip çatma sandukalar hepsi, Yunus Emre döneminden. Ancak sanat tarihi ve mimari bakışı olanlar görebiliyor bunu. Herşey kitaplarda yazmaz. Her şey kitabi okuma değildir. Doğanın dili var. Mekanların dili var. Ancak o dili bilenler okuyabilirler.
Bu yazıyı 2012’den bu yana birkaç kez yayınlamak istedim. Her seferinde de daha anlamlı olsun diye Yunus Emre’nin ölümünün 700. yılına yakın zamanlara sakladım…
Yorumlar
Kalan Karakter: