“Gençlik nereye gidiyor?” Bu soruyu sormayanımız yoktur herhalde. Bu soruya herkesin yanıtı ise sanırım aynı. “İyi bir yere gitmiyor”
2 binli yıllarla birlikte hepimizin hayatında yaşam alanlarımız, alışkanlıklarımız, sosyal çevremiz, giyimimiz-kuşamımız, ahlaki değerlerimiz gibi birçok şey değişti. Cep telefonları, tabletler, bilgisayarlar boyut ve şekil değiştirdi. İnternet hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Hızla gelişen bu teknolojik çağla birlikte gençlerin kimliği de birer birer bozulmaya başladı.
Eskiden belli hedefleri, amaçları olan gençlerin birçoğu ne yazık ki günümüzde hiçbir amaca hizmet etmeyen, hedef veya beklentisi olmayan, bom boş beyinlere sahip bireyler olarak hayatın sadece gezmek, eğlenmek ve sosyal medyada takılmaktan ibaret olduğunu sanıyorlar.
Okullara bilgi, birikim, deneyim kazanmak için değil de, ailelerin telkiniyle zoraki gider hale geldiler. Derslerde öğretmenlerini dinlemek, anlattıklarını defterlerine not etmek yerine ellerindeki telefonlarla birbirleriyle mesajlaşmayı, sosyal medyada gezinmeyi tercih eder hale geldiler. Eskiden okumak için can atan, hatta bunun için ailelerini bile karşılarına alan gençlerimiz, şimdi aileleri okuyun dedikçe fırsatını buldukları ilk anda okuldan kaçmayı, ya da hiç okumamayı tercih eder oldular. Haliyle hiçbir bilgi ve beceriye sahip olamayan bu gençler iş yaşamında da bir istikrar sergileyemiyorlar.
Oysa eskiden okumaya gönlü olmayan çocuklar aileleri tarafından zanaat öğrensin diye ustaların yanına çırak olarak verilir, o çıraklar işi öğrenir ve geleceğin ustaları olurdu. Bugün ise terzi, ayakkabı tamircisi, berber, kuaför, oto tamircisi gibi birçok meslek dalında yetiştirilecek çırak bulunamıyor. Çünkü zamane gençliği asi ve tembel.
Günümüz gençliğinin çoğunda ise aşırı derecede bir özenti takıntısı var. Ailesinin maddi imkânlarına aldırmaksızın o marka giyiyorsa ben neden giymemeyim. Onun telefonu en üst modelse, benimki neden olmasın. Okula gitmek boşa zaman kaybı. Okuyandan ne oluyor ki gibi söylemlerle boş bir amaç içerisine giriyorlar. Birde bunlara yanlış arkadaş çevresi eklendiğinde kimi zaman istenmeyen hadiseler de yaşanabiliyor.
Ne yazık ki ülkemizde uyuşturucu, alkol kullanma ve suça bulaşma yaşı giderek düşüyor. Daha çocuk denilecek yaştaki gençlerimiz uyuşturucunun ve alkolün esareti altına girip bağımlı hale geliyor. Bu maddelerin verdiği cesaretle de kimi zaman bıçaklı, silahlı kavgalara karışıp suç işleyip cezaevine giriyor. Aldıkları cezalardan kimisi ders çıkarıp temiz bir hayata adım atmak istese de artık sabıkalı gözüyle bakıldığı için toplumda horlanan bir konumda oluyorlar. Kimisi de ders çıkarmak yerine suç işlemeye devam edip uyuşturucunun esareti altında kaybolup gidiyor.
Bu gençlerimizin topluma kazandırılması adına atılan ya da atılacak her adım değerli bence. İşte bu adımlardan birini Karaman’da Ahmet Yurtbaş attı. Bireysel olarak başlattığı bir projeyle bağımlı gençlerimizi uyuşturucunun pençesinden kurtarıp topluma yeniden kazandırmak için güzel bir başlangıç yaptı. Maddi durumu iyi olmayan ailelerin uyuşturucu bağımlısı çocuklarını kendi imkânlarıyla tedavi ettirecek.
Ailelerin muhtarlıklar kanalıyla yapacakları başvurulara istinaden her ay 3 gencin tedavisi Teknoloji Sağlık Merkezinde yapılacak ve bağımlılığından kurtulana kadar takibi yapılacak. Bu önemli projenin mimarı Ahmet Yurtbaş’la ülkemizin kanayan yarası haline gelen konuyu konuştuk. Gençliğin niye bu hale geldiğini, onları yeniden topluma kazandırabilmek için nasıl bir yol izleneceği gibi konularda fikir beyanında bulunduk. Ahmet beyin eğer gerçekleştirmeyi başarırsa çok güzel fikirleri ve projeleri var. İnşallah attığı bu adım başlangıç olur ve çok daha güzel hikâyelere ışık tutar.
Bu konuda en büyük görev bana göre başta ailelere, sonrada devlete düşüyor. Aileler çocuklarının takibini yaşı kaç olursa olsun bırakmamalı. Kimlerle arkadaşlık ediyor, nerelerde geziyor, internette hangi sitelerde takılıyor. Bunların hepsinde bilgi sahibi olmalı. Kötü alışkanlıklar edinmeleri bu yolla önlenmeli.
Bunların yanında günümüz gençliğinin moda diye giydikleri (daha doğrusu giymedikleri) kıyafetlerde çabası. Eskiden yırtık diye giymeye utandığımız pantolonlar, bluzlar şimdi parça pinçik edilip moda adı altında gençlere sunuluyor. Sokakta neredeyse yarı çıplak dolaşan bir nesil yetişiyor. Örf, adet ve geleneklerimizi unuttuk. Büyüklerimize saygıyı, küçüklerimize sevgiyi yok sayar hale geldik. “Benim bütün ümidim gençliktedir” diyen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ten miras kalan ülkemizi zamane gençliğine nasıl emanet edeceğiz onu düşünür hale geldik.
Durum daha da kötüye gitmeden bir takım önlemler almalıyız. Ama nasıl işte orası da başka bir soru işareti!
Sultan hanım, tebrik ediyorum toplumun kanayan bir yasına dikkat çektiğin için, Ahmet YURTTAŞ a da toplumsal duyarlılığı için teşekkür ediyorum. Başta Milli Eğitim olmak üzere, ilgili kuruluşlar bu konuda hem toplumu sayısal olarak bilgilendirmek, toplantılar yaparak ortak akılla çözüm üretmelidir.
Suçlu kesinlikle gençler değil Sistemi işleten bizler