Asık suratlı bir toplum haline dönüştük.
Hatta her durumda ellerini kollarını deliler gibi sallayarak, bağırıp çağıran insanlar cennetine…
Örneğin şehir içinde devletin uygun gördüğü hızda ve şerit kurallarında seyrederek trafikte bir saat geçirmeyi denerseniz ne dediğimi daha iyi anlarsınız.
Ruh sağlığı konusunda derin tereddütler oluşturan bir toplum görürsünüz.
Sürekli bir bağrış, çığrış.
Hırçın motor ve acı fren sesleri.
Hele bir de arabam Şahin ise…
İki şeritli yolda sağ tarafınızdan sizi sıyırarak geçen ve bir de ona daha uygun bir alan yaratmadığınız için sizi korna marifeti ile taciz eden araba ve motosikletler aklınızı alır.
İtiraz etmek için elinizi kolunuzu kaldırmayın sakın. Meşe sopasını, bıçağını hatta tabancasını göstererek tehdit edilmeniz çok mümkün.
Aşağıya inip arabanızı tekmelemeleri vaka-i adiyeden…
Trafiği saatlerce anlatsak sorunlarını bitiremeyiz.
***
Devlet dairelerinde, bankalarda, devlet işi yapan özel kurumlarda çalışanlar kimseye tebessüm etmiyorlar. Fuzuli’ den bu yana “rüşvet değildir” diye alınmaması konusunda değişen yok mu?
Onlarla ilişki kurmak için beş duyu sorununuz olmayacak.
Sabrınız haktan, kalbiniz de taştan olacak.
Örneğin bir adım ileriye doğru yürüdüğüm için bir yargıç beni fena azarladı. “Kulağın benimkinden beter olun” dedim. O kadarı geldi elimden.
Bekir Ağa bölüğünün anahtarı onun elinde.
***
Okuyucularımı sıkmamak için bu iki örnekle yetinmek istiyorum. Siz bu durumu yaşamın tüm alanlarına teşbih edebilirsiniz. Bu durum tüm insanlarımız ve tüm alanlarımız için ağır seyreden bir sağlık vakasına dönüşmüş durumda.
***
Öfke ve hoşgörüsüzlük toplumsal bir sağlık sorunu haline geldi. Herkesin başına bir psikolog dikecek halimiz de yok.
Diyorum ki, bu soruna bir nebze de olsa çare olur mu diyerek, “günaydın” diye başlasak mı?
Günaydın
Selamünaleyküm
Merhaba
İyi günler
İyi akşamlar
Hayırlı günler
Hayırlı işler
Kolay gele
Gibi daha onlarcasını sayabileceğimiz bir iletişim ögesi ile bu duruma savaş açsak nasıl olur?
Selam kadim bir değerdir.
Birçoğunun anlamı “benden sana zarar gelmez” demektir.
“Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diye Yunus’ça ses vermektir.
İyilik ve hayır dilemek insanı ve toplumu nasıl görmek istediğimizin en yalın beyanıdır.
Selamlaşmayı severim.
Sokakta, alışverişte tanıdığım veya tanımadığım birçok insana selam veririm.
Ama çok azından “selamını ve iyi dileklerinizi aldım, aynıyla mukabele ederim” anlamına gelen bir karşılık alamam. Hafif bir baş sallaması, küçük bir gülümseme yeter. Lâkin hak getire.
Esnaf ise kapı önüne attığı bir taburede cep telefonu ile boğuşmaktan ya selamı duymaz yahut da umursamaz.
Alışverişe girdiğiniz bir işyerinde önce siz geniş bir gülümseme ve “hoş geldiniz” ifadesi ile karşılanmanızı beklerken, verdiğiniz selama çoğu zaman karşılık dahi gelmez. Elinizde kalır.
“Ne yapsın adam. Çek senet düşünmekten yüzünün rabbiyes siri silinmiş” diye kendimizi teselli ederiz.
Selamlaşmak insanlar arasında sıcak bir esinti oluşturur. İletişimi kolaylaştırır.
Ruhu besler, öfkeyi yatıştırır.
Aksi durumda selam veren taraf olarak benim de ruhum daralıyor. Put gibi geçsem gitsem bu kadar gerilmeyeceğim ama anamız, babamız, öğretmenimiz, hocamız bize öyle öğretmiş.
Hatta “selam verin, alınmaz ise geriye seslice kendiniz alın” derdi babam.
İnanç dünyamızda da selam ciddi bir değer olarak kutsanır. Ama hacısı da hocası da okumuşu da, cahili de bu toplumsal beladan ari değildir.
Valiliğin veya Belediyemizin önderliğinde bir selamlaşma kampanyası mı başlatsak derim.
Sokak reklamları, okullar, camiler, kurslar, teşkilatlar -Polis, Jandarma, tüm STK’lar, muhtarlıklar vb.- bu değeri sahiplense ve birkaç ay her alanda bu çabayı yürütsek.
Basit bir selamlaşma ameliyesinin hangi paslanmış yüreklerin pasının çözülmesine vesile olacağını ne bilelim ki?
Ama içimden bir ses, bunu becerebilirsek sokaklardan çok pas akacak gibi.
Birçok kapının anahtarı hemen eğilip alabileceğimiz yerde, paspasın altında değil mi?
Koca koca öneriler beklemeden eğilsek de şu anahtarı bir denesek mi derim…
Yorumlar
Kalan Karakter: