1970'li yılların ikinci yarısı.45 yıl önce. Temmuz ayındayız. Harman zamanı, Ramazan ayı.17-18 yaşlarında gençleriz.Hava olabildiğince sıcak, oruçluyuz, sap çekiyoruz.
Traktör römorklarının kapakları açılır, öne, ortaya, arkaya üç uzun direk uzatılır, kapaklar kaldırılır ona bağlanır. Sal arabası kurulmuştur. Üzerine oldukça geniş ve yüksek bir şekilde sap yükenir. Ya da römorkun dört köşesinden dört uzun direğin yükseldiği, direk aralarının urgan ya da iplerle birleştirildiği " delice" denilen sap taşıma sistemi oluşturulur.
Bu sap taşıma işi ortalama 3-5 kişiyle yapılır ve günde 4-5 sefer yapılır. Ancak Ramazan ayında olunduğu zaman akşama kadar çalışmaya susuzluk sebebiyle dayanılmaz. Çözüm olarak, sabah çok erken iki sefer, akşam serinliğinde de bir sefer yapılarak işler yürütülür .
Biz de o yıl bir süre böyle yaptık Sonra ay dolun aya dönünce akşamdan sahura kadar çalışmaya başladık.
Rahmetli Ali Açıl âbi, kardeşi İsmail, Alo'nun Ali, ben. Diğer arkadaşları hatırlayamıyorum.
Ahşaptan yapılmış üç çatal ağızlı, uzun saplı"anadut" denilen aletle sapı yüklerdik. Bu tarladan köye çekilen saplar bitince, bir de bunları saman yapma işi vardı."Patoz" denile tarım aletine üstten saplar bir düzen dahilinde atılır, alt taraftan saman olarak çıkar. Bir kişi sapı atar, bir kişi samanı" atkı" değimiz aletle alttan alır, ileri atar, 2-3 kişi de patozun önüne sapları biriktirir. En zoru samanı alıp atmaktır. Ağzın, burnun, kulağın, gözlerin saman tozuyla dolar. Bir kaç gün genizinden, ağzından, burnundan saman tozu gelir. Bu işler bir ay kadar sürerdi ve kollarımız kayış gibi olur, pazularımız şişer ve sertleşirdi.
Kendi evimizin ve imece usulüyle akrabalarımız sap- saman işlerini bitirince, okul harçlığımızı kazanmak için başkalarının harman işlerinde çalışırdık. O şartlarda orucumuzu da tutardık. Halimizden şikayet etmez, hiç yüksünmezdik. O yorgunlukta kolay kolay teravih namazlarımızı da aksatmazdık.
Temmuz sıcağında yukarda belirttiğim şartlarda çalışmaktan dolayı akşama doğru dilimiz damağımıza yapışır, anlatılmaz bir susuzluk çekerdik. Akşam orucu açınca, bedenimizi ve ruhumuzu kelimelerle ifadesi zor bir rahatlık ve mutluluk kaplardı. Huzur vardı, ağız tadı vardı, güven ortamı vardı. İbadet aşkı ve zevki vardı.
Şimdi bakıyorum da o zaman olmayan maddi imkanların çoğu bugün var ama o devirdeki manevi güzellikleri kaybettik.
Din, iman diye ortalığı ayağa kaldıranlar toplumdaki dinı iştiyakı, coşkuyu bitirdiler. Camilerin sayısı artıyor ama cemaatin sayısı azalıyor. Dini hayatı yaşamak adına serbestlik arttı ama samimiyetsizlik ve din istismarı çoğaldı.
Evet bir Ramazan'ın daha eşiğindeyiz, fakat kırk- elli yıl önceki coşkusu, heyecanı yok. Niye?
Ramazanızın sağlık ve huzurla geçmesini dilerim değerli dostlarım