Bu ülkenin iç yakıcı acil çözüm bekleyen sorunları var. Asayiş sorunu, ahlak sorunu, eğitim sorunu, bölücü terör sorunu, iç barış ve huzur meselesi, ekonomik kriz.. gibi
Ancak bu ve benzeri önemli problemlerin halli noktasında ciddi, elle tutulur hiç bir plan, proje, çalışma da ortada görünmüyor. Nasıl görünsün ki? En başta, bu sorunların çözümü için karar alıp, uygulatıp, takip etmesi gerekenler kendi geleceklerinin derdine düşmüşler… Seçim derdi geçim derdini unutturmuş vaziyettedir. Daha alt seviyedeki makamlara ise –uzunca bir süredir- liyakate göre değil de mensubiyete göre atamalar yapılıyor.
Gördüğüm şu: Bakanlık merkez teşkilatındaki üst makamlardan illerdeki valilik, il müdürlükleri, diğer üst yöneticilere kadar görev verilmiş kişilerde bir şey çok net görülüyor. Bu görevliler ya inisiyatif kullanma becerisinden yoksun ya da bunu kullanmaktan çekiniyorlar. Bunda liyakate önem vermemenin de etkisi var, devletin “ parti devleti” ne döndürülmesinin de …. Eğer bir ilde iktidar partisinin il başkanı valinin üzerinde gayri resmi bir üst yetkili gibi durursa, vali nasıl serbest çalışabilir? Ya da buna karşı çıkabilecek kaç vali çıkar acaba? İl müdürlerinden okul müdürlerine kadar özellikle “yandaşlar” ın atanmasına özen gösterilirse, vasıflı ve cesaretli kaç müdür çıkar?
İşte bu sebeplerden dolayı merkezi yönetimde ve yerel bazda sorunların üzerine cesaretle gidilemiyor. Hatta bazı yerlerde sorun ve sıkıntıların üzerinin örtülmeye çalışıldığını görüyoruz. Fikri olgunluğa ve entelektüel dolgunluğa erememiş kişileri üst yönetici yaparsanız, hiçbir sorunu çözemezler. Hatta basında bu sorunların yazılıp konuşulmasından rahatsız olurlar ve üzerini kapatmaya çalışırlar.
Oysa atalarımız; “koku bastırık tutmaz” demişler. Siz ahlaksızlığın, uyuşturucu kullanmadaki artışın, asayişsizliğin üzerini ne kadar örtebilirsiniz? Doğru olan bu sorunları çözebilmek için çabalamak, çalışmak değil midir? Doğru olan bu sorunları dile getirenlere teşekkür etmek midir, sen de görmezden gel demek midir?
Ülkemize, halkımıza, şehirlerimize ve o şehrin sakinlerine sahip çıkmak, en başta yöneticiler olmak üzere hepimizin görevi değil midir?
Sorunları, sıkıntıları konuşmak, tartışmak, çözüm yolları aramak en doğru yoldur. Çözüm için çoğulcu, katılımcı anlayışla davranmak daha doğrudur. Devlet kurumlarından sivil toplum örgütlerine, gönüllülerden sade vatandaşlara kadar uzanan bir güç birliği oluşturmak en yararlı yaklaşımdır. “Birlikten kuvvet doğar” ve kuvvet sorunları çözmek için gereklidir. Tabii derdimiz bağcı dövmek değil de üzüm yemekse….
Sorunların hepsinin tek ve basit bir cözümu var iyi bir egitim düzeni nasıl olucak sorusunun cevabıda çok basit egoyu kenara bırakıp tarihimize dünya tarihine ufak bir göz gezdirsek inanıyorum bir hafta bile sürmeden şuanki düzenden çok daha kaliteli ve verimli bir egitim düzeni getirebiliriz.Kimsenin tek başına çözebileceği bir şey değil etrafda şuçlu bulmak kolay en basiti bireysel olarak çevremize bile hareketlerimizle verdiğimiz eğitim var.Küfür ederek küfür eden birine laf söylemek açık şekilde ahmaklıkdır
Aklıbaşında hiç bir aydın ve kalem erbabı ülkesinin kötü gidişatına sessiz kalmaz. Devleti yönetenler bunların fikirlerinden yarar***ırlar. Susmak kime ne kazandırır ki. Kaldı ki sorunlar karşısında susmak dinen de kabul görmez. Yazacaksın hocam. Yazacağız ve söyleyeceğiz. Teşekkür ederiz
Teşekkürler sevgili Mestan hocam... Meselelerimizin köklerine inerek yaptığınız bulgular ve çözüm önerileriniz son derece çarpıcı. Lütfen yazmaya devam ediniz...
Liyakat Liyakat
Liyakat Liyakat
Bağdaki üzümlerin tam olgunlaşma vaktidir.. Hem agız tadıyla üzüm yesek.(.burnumuzdan gelmeden)..hemde el ve gönül birligiyle hasbihal ederek meselelerin çözümü için fikir üreterek uygulamaya yönelsek hep arzu ettigimiz icraattır...ammaaa üzümün sapı var...çöpüde var..aaaa çekirdegide var derken hava kararır..evli evine..köylü köyüne..peki nasıl çözülecek bunca dügümlenmiş mevzular..dedem hep söylerdi..oğ*** yedi oyuna...çoban yedi koyuna...sen arkalarında bak gari boylu boyuna vesselam...