Edebiyat sahasında biz şairleri ikiye ayırırız: 1-Kalem şuarası/ kalem şairleri 2- Halk şairleri. Halk şairlerine "âşık" ya da "Ozan" da diyoruz. Bu geleneğe de" Âşıklık Geleneği" diyoruz. Türk Âşıklık Geleneğimiz kadim bir gelenektir. Kökünü destanlar çağına, Dede Korkut'a kadar dayandıranlar vardır.
Âşıklık Geleneğinin temelinde halk kültürü ve sözlü gelenek vardır.Onu besleyen ve yaşatan temel kaynaklar ise din, gelenek- görenek ve günlük hayattır. Aşk, gurbet, hasret, ıstırap âşıkların en çok işledikleri konulardır. Ayrıca vatan sevgisi, kahramanlık, tabiat sevgisi gibi konular da çokça işlenir. Halkın sözcüsü olan halk şairleri ( âşıklar), yanlışlıkları, haksızlıkları dillendirirler ve yergi( taşlama) tarzı şiirler de söylerler.
16. yüzyıldan itibaren ozanlığın yerini âşıklık alır. Orduda ( Yeniçeri Ocağı), kırsal( köy ve kasabalar) da âşık edebiyatı yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bu dönemde âşık edebiyatı bir taraftan İslam öncesi Türk halk şiirine, bir taraftan da Anadolu Bektaşi şiirine dayanır.
Âşık edebiyatının en parlak dönemlerinden birisi 17.yüzyıl olmuştur, ancak bu yüzyıldan itibaren şehirde yetişen âşıkların 18 ve 19. yüzyıllar da dahil olmak üzere Divan edebiyatının etkisi altında kaldıkları görülmektedir.
Konar- göçer( yörük) hayatı yaşayan âşıklarla kırsalda ( köy- kasaba) yaşayan âşıkların bu etkiden büyük ölçüde kendilerini korudukları görülür. Bunun iki büyük örneği Karacaoğlan ve Dadaloğlu'dur.
20. yüzyıldan itibaren eski önemini yitirmeye başlayan âşıklık geleneğinin bu yüzyılın ikinci yarısından sonra nispeten canlanmaya başladığını görüyoruz. Bu dönemde Âşık Veysel, Ferrahî, Ali İzzet Özkan, Âşık Mehmet Yakıcı, Davut Sulari, Gufranî, Kağızmanlı Hıfzı, Bayburtlu Celalî ve Sivaslı Kul Gazi gibi önemli âşıklar yetişmiştir. Yüzyılın son çeyreğinde ise Âşık Murat Çobanoğlu, Reyhanî, Şeref Taşlıova, Abdülvahap Kocaman ve Feymanî gibi ustalar sahnede yerlerini alıklar. Bunlara ek olarak, iki ayrı çizgide yol alan ve kitlelere mal olan Âşık Mahzunî Şerif ve Ozan Ârif'i de sayabiliriz.
İşte bundan sonraki âşıklar halkasının içinde - ikinci ölüm yıldönümünde- bugün kendisini andığımız Ozan İsa Oğuz yer alır.
İsa Oğuz âşıklık geleneğinin son dönemde Karaman'da yetiştirdiği en önemli isimdir. O mahalliden milliye yükselmiş kıymetli bir ozanımızdır.
Edebiyatta, sanatta, kültürde gelişim çizgisi yerelden milliye, milliden evrensele doğrudur. Ozan İsa Oğuz bu vadide verdiği eserlerle yerelden milli çizgiye çıkmayı başarmış ve ülke çapında katıldığı pek çok programla kendisini tanınır hale getirmiştir. Ayrıca öğretmen bir Ozan olması bilinçle, daha verimli yapmasına katkı sağlamıştır. Açmış olduğu saz evinde binlerce istekli kişiye saz öğretmesi milli kültürümüze önem bir katkıdır.
Belirtmeliyiz ki, 19. yüzyıldan sonra âşık edebiyatımızda ortaya çıkan "âşık kolu" adını verdiğimiz usta- çırak ilişkisi e dayanan kolların özgün bir örneğini oluşturmuştur. Kendisinden başka eşinin ve dört evladının da bu gelenek çerçevesinde eser vermesi Prof. Dr. Saim Sakaoğlu Hocamızın da isabetle belirttikleri gibi "İsa Oğuz âşık kolu" nun oluşması demektir. Daha önce; Emrah kolu, Ruhsatî kolu, Şenlik kolu, Summanî kolu gibi âşık kollarının oluşumunu hatırlayalım.
Yazın sonunda şu görüşümü de siz okurlarımla paylaşmak isterim. Ozan İsa Oğuz, Bekir Sıtkı Erdoğan gibi şehrimizin gururu değerli şairlerimizi anma programlarını geleneksel hale getirmeliyiz. Bu konuda KARTAP öncü rolünü sürdürebilir.
Bu duygularla Ozan İsa Oğuz'a yüce Tanrı'dan rahmet diliyorum.