Kuraklığın sonu bolluktur.
Yağmurların yağması kurak topraklara can vermesi ve kuruyan otların, çayır çimenleri yeşermesi demektir.
Ateşler içinden çıkan Gazzeli çocuğun gözyaşları, bereketli Nisan yağmurlarından daha faydalıdır.
Yağmur, otlara can verirken, gözyaşları Rabbimizin bereketiyle ölmüş canları diriltir ve bir diriliş hareketi başlatır.
Katı şeyler yumuşatılacağında, onu suyun içine koyarlar veya yufka ekmeği yumuşatmak için üzerine su serperler.
Bu gözyaşları, katılığın medeniyet olduğunu, silah sanayisinin ilerleme ölçüsü olduğunu, ülkelerin servetini sömürmenin demokrasi ihracı olduğunu söyleyenlerin katı kalpleri için ilaç olur inşallah.
Gazze konusunda dünya politikacılarının, askerlerinin, basın-yayın çalışanlarının ve tüm insanlığın katı kalplerini, Amerika ve Avrupa silahlarıyla, Hıristiyan Hitlerin hortlağı olan Yahudi Netanyahu ve askerleriyle yakılan, yıkılan yaşlıların, çocukların, kadınların yanan yüreklerinden çıkan gözyaşları yumuşattı.
Dünyanın bütün itfaiye erleri, araçları ve yedi denizin suyuyla yumuşatılamayan gönüller, iki damla gözyaşıyla yumuşatıldı.
Vicdanlarda şafak attı.
Vicdanında şafak atmayanlar da var.
Mazlum ve mağdurların yanında değil, gaddarların yanında yer alanlar, zalimlere göz yumanlar, mazlumların gözyaşından etkilenmeyenler, bir gün gelir o zalimlerin zulmüne uğrarlar.
Rabbimiz, onlar için:
“…(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar dönmezler” buyurur. (Bakara süresi ayet 2/18)
Katı şeylerin kırılması daha kolaydır.
Demir, çelik, mermer gibi katı şeyleri günümüzde tazyikli su ile kesiyorlar, şekil veriyorlar, mermere desen çiziyorlar
Müslüman su gibidir.
Onu sıkıştırmak, yok etmek mümkin değildir.
Kazanda kaynatsalar buhar olur, yücelerde buhar damlaya dönüşür, kurak topraklarda bahar olur.
Onu dondursalar, eriyince yine suya dönüştüğü gibi Müslümanlığına devam eder.
Dağlamak, ağlamak, bağlamak kelimeleri birer harfle ayırt edilirler.
Zehirli gazlarla, öldürücü, yok edici silahlarla tenlerimizi dağlasalar, bütün Müslümanları ağlatsalar,
Her Müslüman’ı birbirinden uzaklaştırsalar, damlalardan göl olur, ırmağa, nehre dönüşür, İslam denizinde buluşur, birbirine bağlanırlar.
Gazzelilerin yanan, yüreklerinden gelen yaşlarla bizim soğuk gözyaşlarımız birbirine bağlanır da, Rabbimiz katında inşallah kabul görür.
O Gazze’de mini mini yavruların yanan gönlünde, ateşin suya dönüşüp göz pınarlarından çıkan damlalar, katı ve kara kalplerin zulmünün üzerine düşer de Rahman’ın rahmetini çeker, zalimler ya Halit bin Velid gibi Müslüman olur kurtulurlar veya cehenneme gönderilirler.
Mazlum Müslümanlar ise,
Nuh aleyhisselamın Cudi Dağı’na indiği gibi bu gaziler de Kudüs’üne kavuşur.
Yusuf aleyhisselamın hapishaneden Mısır’a sultan olduğu gibi,
Musa aleyhisselamın, Firavun’un sarayında bir eli yağda bir eli balda iken Allah’ın elçisi olmayı tercih edip denizde boğulmayı, çölde susuzluktan yok olmayı göze alarak Tih sahrasından Mısır’a dönüşü gibi,
Muhammed aleyhisselamın çıkarıldığı Mekke’ye yönetici olarak döndüğü gibi,
Hitlerin hortlağı Netanyahu’nun şahsında bütün kâfirlerin aynı olduğunu, devletleri soymak, direnenleri öldürmek, zayıfları yok etmek gibi bir düşünceye sahip olduklarını bütün dünyaya gösteren bu Gazzeli yiğit şehitler ve gaziler, hem eğitildiler, hem dünyayı eğittiler.
Bizim gibi makamdan ayrılmamanın, koltuktan düşürülmemenin, maaşına zarar gelmemenin, işyerinin tıkırında gitmesini sağlamanın, bir üst sıraya çıkmanın yollarını ararken yalnız haberleri dinlerken, “Ah vah, yazık oldu, Allah kahretsin” diyen bizlere de örnek olacaklar inşallah.
Yorumlar
Kalan Karakter: