Radyoyu dinlemeye, gazete okumaya başladığım 1960 yılından beri gücüm oranında ülkemizde ve bütün dünyada olup bitenleri takip etmeye çalışıyorum.
Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistan, (SSCB) Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği altında zulmün her türlüsü uygulanan bütün Türk Cumhuriyetleri ve İslam dininden olmayan mazlum halklar, Rus Amerikan ittifakı altında harap olan Afganistan, Sırp AB iş birliğiyle katliam uygulanan Bosna, ABD ve Filipinler işkencehanelerinden geçirilen Moro Müslümanları, Hindistan zulmü altında zor nefes alan Keşmir, Rus baskısı altında Çeçenistan, ABD ve AB iş birliğiyle dağıtılan Irak, Suriye ve Gazze’de her an her saat, her gün, her sene devam eden katliamlar, sürgünler, bombalamalar sürerken kendime hep şunu sordum:
Gözleri patlak ve gömgök, kafası çatlak, kızıl saçlı bir eşkıya devlet başı beni, eşimi ve altı çocuğumu işkencehanesine kapatsa ve bana iki seçenek sunsa,
Seçeneklerden biri, “Bizim kriterlerimizi, Allah’ın hükmüne tercih edeceksin,
Bize kul ve köle olacaksın ve bizim artıklarımızla kemik yalayarak geçinip gideceksin veya boğazında altın halka takılı tasman olacak ve iğdiş edilmiş krallar gibi hayat yaşayacaksın,”
İkinci seçenek, “Eğer köleliğimizi kabul etmezsen şekil Gazze’de olduğu gibi, önce bombalarla evinizi başınıza yıkacağız.
Sağ kalanlara kurşun israfı yapmamak için açlığa mahkûm edeceğiz.
Gıdasızlıktan hastalananlar tedavi olamasın diye hastaneleri yerle bir edeceğiz,
Evlerde tedaviyi engellemek için ilaç girişini de yasaklayacağız ve sen gözlerinin önünde çocuklarının ölmesini seyredeceksin veya onların gözlerinin önünde sırayla siz öleceksiniz” deseler ne yaparım sorusuna, “65 yıldır hep onlardan korkarak ama Allah’tan daha fazla korkarak ailemin iman üzere ölmesini, bu dünyada hiçbir üniversitenin veremeyeceği şehadetnameyi gönlünde ve dilinde taşıyarak değiştirilemeyen eceline doğru İslami çizgide yürümesini tercih ederim” dedim ama Allah zalimlerin eline düşürmesin.
Geçersiz mazeretlerimizle Gazze’ye yardım edemiyoruz ama evimizde yaşayan, soframızda oturan, ana sütüyle beslenen, baba teriyle hayata atılan yavrularımızı, bu dünyada başarılı olması için çalıştığımız gibi öbür dünyasının da güzel olması için yaratanımızın hükmünün önüne hiçbir devletin kriterini geçirerek bu dünyada kul ve köle gibi yaşamaktan, öbür dünyada da cehennemden yanmaktan korumak için Rabbimizin rızasını kazanacak iman ve ameli salih üzere yetiştirelim.
Biz, etrafı dikenli tellerle çevrili cennete doğru yarış yapanlarız,
Ağızlarını, Allah’ın adıyla tatlandıranlarız,
Kula kulluktan kaçıp, Allah’ın hükmüne ram olanlarız,
Şeytanlaşmış insanlar semirerek sömürmeyi huy haline getirdiklerinden, hangi ülkede hoşa giden bir maden varsa bir bahane ile onu çalmak için asker çetelerini gönderiyorlar.
Gazzelilerde bir şey yok ki, demeyin.
Gazzelilerde olan şey dünyanın bütün hazinelerinden değerli İslam İmanı var.
O iman, mihenk taşı gibi, kâfirlerin ahlâksızlığını, hırsızlığını, soyguncu olduğunu merhametsiz olduğunu… gaddar olduğunu kanunlarının soyguncular tarafından koyulduğunu ortaya çıkarıyor.
Onlara galip gelecek bir ordu yetişiyor.
Bugün başımıza gelenler, o kutlu günleri getirecek ordunun saflaşması, içindeki çürük imanlı, sahte takvalı, yapmacık Müslümanların ayıklanması içindir.
Altının içine kalpazanların kattığı maddelerin ayrışması için altının ateşte yakılması gibi bir şey bu Gazze laboratuvarı.
İbrahim aleyhisselam gibi Ülü’l-azm peygamber bile bu ateş imtihanından geçirilmişti.
Yusuf aleyisselam hapishane imtihanından, Eyyub aleyhisselam hastalık imtihanından başarıyla geçtiler.
Sevgili Peygamberimizin hayatını biliyoruz.
Sonunda İbrahim, Yusuf, Musa, Eyyub, İsa, Muhammed aleyhisselamlar kazandığı gibi, Nemrut’un, Firavun’un, Karun’un, Yahudilerin kaybettiği gibi Gazzeliler de kazanacak ama böyle giderse korkarım biz, bu şerefe erişemeyeceğiz.
İmtihan yalnız garibanlara değil.
Rabbimiz İbrahim aleyhisselamı da ateşle ve oğlu İsmail’le imtihan etti:
“Hani İbrahim'i, Rabbi birtakım kelimelerle imtihan etmişti de, o da bunları tam olarak yerine getirince Allah da: "Ben seni bütün insanlara imam (lider) yapacağım" demişti. İbrahim de: (Ya Rab) neslimden de (imamlar önderler çıkar) deyince (Allah): "zalimler ahdime (o imamlığa) erişemezler" buyurdu.” (Bakara süresi eyet 2/124)
Gazze haberlerinin acısını, gül koklar gibi, bal tatmış gibi, sevdiğimi görmüş gibi okuyunca ferahladığım iki ayet vardır ki bu ayetin birini Ozan Karacaoğlan:
“Yazılanlar gelip bu garip başa” diye terceme etmiş.
“De ki: "Bize ancak, Allah'ın yazdığı isabet eder. O, bizim Mevla’mızdır. Müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler."
De ki: “Siz, bizim hakkımızda iki güzellikten (gazilik veya şehidlikten) başkasını gözetleyemezsiniz. Biz ise, Allah katından veya bizim ellerimizle bir azabın size isabet etmesini gözetliyoruz. Gözetleyin; biz de sizinle beraber gözetleyenlerdeniz.” (Tevbe süresi ayet 9/51-52)
Yorumlar
Kalan Karakter: