Bir milletin güzel mazisinden kopmadan, istikbaline doğru belirli bir ritim ile bütün vatandaşlar birlikte aynı nağmeyi söyleyerek maziden istikbale akarken, nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatan vezinli, kafiyeli besteli sözlere, ülkelere göre, dinlere göre Marş, Gülbang, Ezan demişler.
Marş: Hüseyin Kazım Kadri’nin, Türk Lügati’ne göre kelimenin Fransızca isim olduğu ve “Bir fırka-i askeriyenin hareketini tanzim eden muzika havası manasınadır” diyor.
Marşlar, Istılah/terim olarak, Gülbang: Farsça bir kelime olup “Gülsesi” anlamına gelirken, tarihimizde, Gülbang-i İslam, Gülbang-i Müselman, Gülbang-i Muhammedi diye isimlendirilirken Ülkemizde Sevgili Peygamberimizin getirdiği İslam’ın sesini “Gülbang/Gülsesi” olarak adlandırmışlar.
Her ülkenin istiklal marşında, o ülkenin dininin sağlamlığı veya köksüzlüğü, sosyal hayatının renkleri, ekonomik durumunun desenleri, mazisinin derinliği veya yüzeyselliği, çileleri, sevinçleri, savaşları, barışları, halkının dinamikleri, hedefleri, umutları, ufukları, tarihin içinden süzülerek gelen kelime ve cümlelerle renk renk, desen desen işlenen ve o milletin ortak marşı olan gür ve güzel sesle söylenen şiirdir.
İstiklal Marşımız, sağcısıyla, solcusuyla, zenginiyle fakiriyle, amiriyle memuruyla, generaliyle eriyle, rektörüyle öğrencisiyle, halkımızın hepsinin ortak dili ve ortak buluşma alanı olmuştur.
Batı standartlarına göre marşlarımız, İkinci Mahmut’la başladığı söylenir.
Ama Sevgili Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği yıl, Müslümanların günde beş defa toplu olarak söylediği ve o günden bu güne kadar okunmaya devam eden Ezan-ı Muhammedi, yukarda bahsettiğimiz özelliklerin hepsini kendinde toplayan bir çağrı, bildiri, olduğu gibi, çağın marşlarından farklı olarak bütün dünya Müslümanlarının ortak çağrısı ve bildirisi olmuştur.
Bu ezan bildirisinin en önemli cümlesi “Allah-ü Ekber” beş vakitte otuz defa Ezanla tekrarlandığı gibi, namazımızın başlangıcında iftitah tekbiri ve intikal tekbirleri olarak tekrarlanır.
Yani marştan daha fazla okunduğu gibi, ibadetimizin bir parçası da olmuştur.
18’inci asırda Buhurizade Mustafa Itrî Efendi’nin bestelediği tekbir, hâlâ asker uğurlamalarımızda, mevlitlerimizde, düğünlerimizde söylenmeye devam etmektedir.
Mehmet Akif merhumun diliyle:
“Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri,
Üzengi öpmeye hasretti Garb’ın elçileri!”
Batı’nın elçileri, Osmanlı askerinin atının üzengisini öpmek için yarış yaptıkları zamanda, Fransa kralına emirnameler gönderdiğimiz yıllarda, ordularımız tekbirlerle gönderilir, tekbirlerle karşılanırdı.
Ve Ezanımıza, Marş yerine “Gülbag-i Muhammedi/Muhammedin gül kokulu bildirisi” denirdi.
Fatih Sultan Mehmet’in Sadrazamı Gedik Ahmet Paşa, İtalya sahillerini kuşatması esnasını anlatırken, Yahya Kemal Beyatlı,
“Ra’d-ı tekbir kopup gitmelidir bang-i ezan
Dâr-ı-küffarda meşhur kenîsâ’ya kadar
Gark-ı nur olmalı îmân-ı Muhammed’le Frenk”
Yani, “Ezan sesi, gök gürültüsü halinde ordumuzun yüreklerinden kopup, kafirlerin yurdundaki o meşhur Vatikan’daki Sen Piyer Kilisesi’ne kadar gitmeli ve Muhammed’in imanı ile tüm Frenkler/Avrupalılar, nur içinde yaşamalı” diyor.
Dünyayı asırlardır kan gölüne çevirenlerin bile nur içinde yaşamalarını istiyor bizim Gülbangimiz.
Dünyadaki bütün Müslümanların ortak çağrısı, bildirisi olan Ezan/Gülbang-i Muhammedi, bütün Müslümanların ortak sesi olurken, her asker ve sivil toplum kuruluşlarında kendilerine özgü marşı/gülbagı da olurmuş.
Mesela Yeniçeri Gülbangı:
“Allah Allah! İllallah!
Baş uryân, sine püryan, kılıç al kan,
Bu meydanda nice başlar kesilir,
Olmaz hiç duyan!
Eyvallah! Eyvallah!
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan,
Kulluğumuz padişaha ayan!
Üçler, yediler, kırklar!
Gülbang-i Muhammedî, Nur-ı Nebi,
Kerem-i Ali.
Pirimiz sultanımız Hacı Bektaş-ı Velî
Demine devranına hû diyelim hû...” imiş.
Şair Süruri:
“Hükm-i asafla arşı aldı erbab-i salah,
İşitip gülbang-i İslam’i adu etti enin.”
Yani, Asaf/sadrazamın kararıyla salih insanların tekbirleri arş-ı alayı tuttu.
İslam’ın gülbangi/gülsesini düşmanlar duyunca inlemeye başladı” diyor.
Mehmet Akif merhum, 1400 yıllık ezanımızdan olan ve Müslüman olmayan bir insanın nurlara dalması için mutlaka söylemesi gereken,
“Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü Rasülüllühü/Ben şahitlik yaparım ki, Allah’tan başka yaratan, yaşatan, donatan ve yöneten… yoktur. Ben yine şahitlik yaparım ki, Muhammet, Allah’ın kulu ve elçisidir” kelimesini İstiklal Marşı’na yerleştirmiş ve:
“Bu Ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeli-
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli” demiş.
Biz de “Amiin” diyelim ve gereğini yapalım.
Yorumlar
Kalan Karakter: