“Sarhoş” deyince hemen aklımıza sıvı halindeki içkilerden biriyle veya katı haldeki uyuşturuculardan biriyle kendinden ve dünyadan geçen kişi aklımıza gelir.
Bu uyuşturucu sarhoşları, sokak aralarında kusmuğu üzerinde yatarken, arabayla trafik kazası yaparak adam öldürenler veya sakat bırakanlar, babasının kafasını kesip karakola gidenler, hanımını öldürenler, devletin bazı imkânlarını içki masasında satanlar, belediye otobüslerinde halkın burnuna burnuna kokmuş nefesini demirci körüğü gibi püskürtenler… akla gelir.
Bunlardan sarhoş kararlar çıkar.
İnsana kul olanlar, onların kurallarına uyarak bütün işlerinde her şeyin ters tarafından, karanlık tarafından, olumsuz tarafından baktıklarından, onların kararları da, katilleri, hırsızları, soyguncuları üretir ve tacizler, tecavüzler çoğalır.
Biz, bütün insanlar olarak cennetten indirildiğine iman ettiğimiz Adem aleyhisselamın genlerinde cenneti gördük, Kevser ırmağından binlerce helal tadı taşıyoruz.
Bu dünyadaki bin bir çeşit tatları ayırt eden dilimiz bunun şahididir.
Ruhumuz, Rabbimizin “Elestü bi Rabbiküm” kelamını işittiğimizden beri içimiz muhabbetle dolu.
Tenle canımız buluştuktan sonra aklımız iyi ve kötüyü anlamaya başladığında bir kısmımız şarabın sarhoşluğunu seçti.
Bir kısmımız, para, makam, servet, saltanat, şehvet, şöhret… sarhoşu oldu.
Biz Müslümanlar, Kelam-ı İlahi’yi işittiği andan son nefesine kadar Allah sevgisi dediğimiz “Muhabbetullahı” seçtik.
Peygamberler, sıddıklar, şahitler ve salihlere layık nesil olamasak da gücümüz oranında o yolda yalpalayarak yürümeye çalışıyoruz.
Biz, serin havayı solumadan, soğuk suyu içmeden, bereketli toprağı görmeden, ısı, ışık ve gıda kaynağı güneşte aydınlanmadan,
Gül koklamadan, bülbül sesi dinlemeden, duyduk o Kelam-ı İlahi’yi biz.
En sevdiğinizin size beğendiğiniz dil ile, en seçkin kelimelerle konuştuğunu düşününüz.
Sevdiğiniz, size “canımmm” dese,
Anneniz “Kuzucuğum” dese,
Babanız “Yavruuuum” dese, siz, o sesi unutabilir misiniz?
Bizi, sizi, bütün evreni, karıncayı, fili, ayı, güneşi, yedi kat semayı yaratan,
Kuşlardan koro oluşturup bu âlemde yüce Yaratıcıya kalbini açan ve dağlarla, taşlarla Allah’ı zikreden Davud aleyhisselamın sesini, kamışta ney sesini, ince telden bin bir nağmeyi inletenin kelamını dinlemeyi düşünün.
Sevdiğinin, “Gel” demesi için yıllarca bekleyen, “Gel” deyince yoluna dünyayı seren âşıklar, sevdiğini yaratanın kelamını duyunca neler hisseder, neler söyler, bilinmez.
Allah’ın cennetine giden yolun üzerine dikilen ve insanları cehenneme sevk eden çağdaş putlar olan yönetici ve eğiticilerin bile cennete gitmesi için cihat ederken canından geçen şehitler,
Bu dünyanın uyuşturucusuyla sarhoş olanları da İlahi muhabbete kavuşması için can verdiklerinden doğrudan cennete gideceklerdir inşallah.
“Kalü bela” bezminde Rabbin, “Elestü bi Rabbiküm” kelamını duyan her insan, bu dünyaya ilahi ilhamlarla donanımlı olarak gelirler.
Her insanın iyiye, güzele, doğruya yatkın, duyarlı olması o hitaba muhatap olmasındandır.
Bozulma sonradandır.
İlahi muhabbetle sarmaş dolaş olanlar, ancak Rızayı İlahiyye ve cemalüllaha kavuşunca ayılacaklarını dile getirirler.
Sevgili Peygamberimiz haber veriyor:
“Şüphesiz aranızda cehalet sarhoşluğu ve yaşam sarhoşluğu baş göstermedikçe Rabbinizden gelen apaçık bir delil üzerindesiniz.
Siz, iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, Allah yolunda cihat yaparsınız. Aranızda dünya sevgisi ortaya çıktığı zaman iyiliği emretmez, kötülüğü engellemez, Allah yolunda cihat etmezsiniz. Böyle bir günde Kitap/Kur’an ve sünnetle konuşanlar, daha önce geçen muhacir ve ensar gibidirler.” Isbehani de ilave olarak “Kibirli, katı kalpli, geveze cargıra buğzeder” vardır. (Bezzar, Müsned, hadis no: 2631, İsbahani, Emsalü’l, hadis no: 204)
Bu dünyada en çok sevdiklerinden beş tanesini hatırlayın veya yazın.
Bilin ki bunları ve bütün sevdiklerinizi yaratan Allah’tır.
Annenizi, babanızı, eşinizi, çocuğunuzu, yediklerinizi, içtiklerinizi, giydiklerinizi, altını, gümüşü, pırlantayı… yaratan Allah celle celalühtür.
Önce vereni hatırdan çıkarmayalım ve O’nun bildirdiği kurallara uyalım, O’na hamd edelim ve “elhamdülillah” diyelim.
Verene değil, samana bakan hayvanlar gibi olmayalım.
Yorumlar
Kalan Karakter: