İnsanlar iyi ve eşit haklarla doğarlar, ancak toplum daha sonra onları bozar ve özünden saptırır. İnsanın doğuştan gelen bu durumun bozulması, içinde yaşadığı, aile, okul, çevre, sosyal medya, ülkenin ekonomik ve siyasi yapısı, yöneticilerin olumsuz davranışları ile içinde yaşadığımız toplumun çeşitli olumsuzlukları etkilidir.
Toplumumuzun son yıllarda gittikçe artan şiddet olayları en büyük sorunlardan biridir. Şiddet sadece insana fiziksel anlamda zarar vermekle kalmaz, toplumun psikolojisini, sosyal yapısını, ekonomisini, barış ve güvenliğini, yaşam standartlarını bozar.
Şiddetin şekli, biçimi, dozu ne düzeyde olursa olsun, şiddetin dışavurumuna kadar onu hazırlayan, etkileyen ve ortaya çıkmasına yol açan çok farklı değişkenler ve etkenler vardır.
Gençlerin ergenlik dönemlerinde gösterdiği bir takım davranışların yetişkinler tarafından anlayışsızlıkla karşılanması. Hayallerinin gerçekleşmesinde umutsuzluk görmesi, Bu dönemlerde yaşanan gruplaşmalar ve akran zorbalıkları bilinçaltını doldurur.
Nazım Hikmet’in “Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim” Dizesinde söylediği hayalin gerçek olma ihtimali bilinmezliğinin yarattığı baskı.
Öğrenim yıllarında meslek seçiminde büyüklerin ve çevrenin etkisi. Öğrenim gördüğü alanın yeterli yaşam koşullarını sağlamaması ve başka meslek arayışların bireyde yarattığı baskı.
Toplumda artan ekonomik zorluklar, adaletsiz gelir dağılımı, eşitsizlikler, sosyal adaletsizlikler, bireylerde öfke ve stres yaratır. Bu öfke ve stresin ne zaman şiddet üreteceğini birey kendi de kestiremez. Özellikle bireyin kendini çaresiz ve umutsuz hissettiği durumlar yoğunlaştıkça önce öfkeye daha sonrasında şiddete dönüşebilir.
Günümüzde şiddet içerikli filmler, cinayetlerin yer aldığı, vurdulu kırdılı diziler, sosyal medya ve video oyunları çocuk ve gençler için şiddeti normal yaşamın bir parçasıymış gibi göstermeleri, magazin programları, uç noktalarda yaşanan şiddet olaylarının her gün gündemde yer alması toplumsal şiddetin nedenleri arasındadır.
Toplumun eğitimden en yüksek beklentisi; dürüst insan ve iyi bir vatandaş olarak yaşam kalitesini artırmasıdır.
Eğitim; bireylerde istendik davranış kazandırma süreci olarak tanımlansa da topluma baktığımızda bu amacın ne düzeyde gerçekleştiğini anlamak zor olmasa gerek. İstenen davranışlara dönüşmeyen eğitim etkinliklerinin bir anlamı yoktur. Hani eğitimde aile mi? Okul mu? Yoksa toplum mu? daha etkilidir sorusu her zaman tartışılan bir konudur.
Toplumun sosyal ve çevresel sorunları, yolsuzluklar, işsizlik, insanları çeşitli nedenlerle dışlama, kutuplaştırma, adaletsizlikler, hayal kırıklıklarına dönüşür. Bu durumlar bireylerde öfke ve stres yüklemesi yapar.
Bu durum insanları yalnızlığa terk eder. Başkalarına olan güven duyguları azalır. Sosyal bağları zayıflatır. Zayıf kişiliklerde psikolojik bozukluklara neden olur. Empati yapabilenlerin sayısı azalır. Bu ortamlarda yaşayan bireyler öfkelerini kontrol edemezler.
Şiddeti önleyici yasaların caydırıcı olmaması, cezasızlık algısı, zaman zaman çıkarılan genel aflar “suçlulara ödül, suça teşvik” olarak değerlendirilmektedir.
Toplumsal şiddet nasıl önlenir?
Ailelerin çocukların sevgi dolu bir ortamda, kendi sorunlarını onlara yansıtmadan, anlayışlı ve başka akranları ile karşılaştırmadan yetiştirmeleri,
Eğitimin; kız erkek ayrım gözetmeksizin, bütün bireylere fırsat eşitliği sağlaması, laik ve bilimsel eğitim programları ile bireylere kendini ifade etme gücünü ve becerilerini geliştirmesi, ayrım yapmaksızın her bireye geçimini sağlayacak bir meslek edindirmesi Milli eğitimin temel görevi olmalıdır.
Ulusal gelir dağılımı dengesinin sağlanması, yasaların eşit uygulanması, işsizliğin, gayri meşru kazancın ve yolsuzlukların önlenmesi, toplumun gelişen dünya koşullarına göre insan gücünü en iyi şekilde planlaması ve sosyal adaleti sağlaması şiddeti en aza indirebilir.
Hukukun, adaletin, demokratik, ahlaki ve vicdani kuralların; ailede, sokakta, okulda, toplumsal örgütlenmelerde, partilerde, siyasi yaşamda, sendikalarda, iş yerlerinde yerleştirilmesi, yaşanılabilir bir çevre bilinci ile doğamızın korunması şiddetsiz toplumun ön koşullarıdır.
Devletin asli görevi şiddetsiz bir Türkiye de “Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak” tır.
Yorumlar
Kalan Karakter: