Karaman’da bir zamanlar sokakları mis gibi insanlık kokan mahalleler vardı. Bunlardan biridir Abbas Mahallesi. Gecenin geç saatlerine kadar çocuk sesleri hiç eksik olmazdı. Sokakla paralel bir şekilde uzayan, kerpiçten yapılmış bahçe duvarlarının hemen ardında, kayısı ağaçlarının sizi güler yüzle karşıladığını görürdünüz. Evler özensiz ve rastgele yapılmış olsa da, yapılaşma daha ziyade geniş avlulu kerpiçten evler ve iki katlı ahşap, kanatlı kapılı cumbalı evlerden oluşurdu. Çocuklar o güzel mahallenin dar sokaklarında bugün artık adları neredeyse unutulmuş; çelik-çomak, yedi kiremit, ip atlamaca, köşe kapmaca, istop, körebe, saklambaç, bilye, gazoz kapağı ütmece gibi birbirinden değişik oyunlar oynar, sevinç içinde o dar sokakları neşeye boğarlardı. Çocukluğumun en güzel anılarını biriktirdim bu sokaklarda.
Karaman'ın geçmişi çok eskilere dayanan, insani değerleriyle, kökten gelen inanışlarıyla, kültürleriyle var olarak ayakta kalmış mahallelerinden biriydi Abbas Mahallesi. Eski belediye başkanlarından Özcan Genç’in ailesinin evlerinin yanı başındaydı anneannem Şerife Hanım’ın evi. Ah o evlerin bir dili olsa da bir anlatsa. Merdiven gibi basamakları olan beton elektrik direklerine tırmanırdık çocukken o evlere yüksekten bakmak için. Şepit ekmek çevrilen ince uzun tahtaları kılıç gibi belimizdeki kemere takardık. Telden araba, söğüt dalından düdük yapardık. Halil Efendi Camii’nin karşısındaki Kelefe’nin dükkânından aldığımız mis kokulu Mabel sakızlarının içinden çıkan futbolcu ve artist kartlarını biriktirir, fazla olanları birbirimizle değiş tokuş ederdik. En fakir çocuğun bile bir kutu dolusu çizgi romanı olurdu. Teksas Tommiks okumak en büyük zevkimizdi. Ne güzeldi o neşeli sokaklardaki çocukluk. Faytonların arasında oynardık.
Her mahallenin ismi ile ünlü bir “bakkal amca” sı vardı. Abbas Mahallesi’nin bakkal amcası ise, ‘Kelefe’ idi. Bir de karşı komşumuz Arabalıların bir akrabası vardı, İzmir de Göztepe Spor Kulübü’nde top koşturuyordu, o konuşulurdu.
Abbas Mahallesi’nde yaşayan insanlar manevi dinamikleriyle bir aile gibiydi; bu değişmeyen kuraldı. İnsanlar birbirlerine çok yakındı. O zamanlar da henüz radyolar yaygınlaşmamıştı. Mahallede bazı evlerde bulunan radyonun dinleyicileri sadece o evde yaşayanlar değil, bütün mahalleliydi. Bana, o evlerin ruhu var mı diye sorsanız. Sizlere şöyle derim: “Sanmayın ki o evler ne ruhsuz ne de dilsizdirler. Onların sessiz olmaları sizleri aldatmasın, onlar sizlere yaşadıklarını görünüşleriyle, duruşlarıyla ve mimari özellikleriyle anlatırlar. İçinde yaşanılan onca şey sanki tarih, duygular, kerpiç, saman toprak duvarlarına sinmiştir. O evler bütün olanları yaşayanlarla birlikte yaşamış ve özümsemiştir: O bakımdan ruhları da vardır.”
O dönemde Zeki Müren’in radyoda her hafta yayınlanan müzik şöleni konserleri büyük küçük herkes tarafından heyecanla dinlenirdi. Radyosu olan mahalle sakinleri kapıyı pencereyi açtıkları gibi radyonun da sesini sonuna kadar açar, komşularının da dinlemesini sağlarlardı. Mahallelinin sevinci de, üzüntüsü de mahalleye mal edilir, her şey paylaşılırdı.
Bu soylu şehir, bir Karaman Beyliği bakiyesidir. Bu sebeple Karaman Beyliği’nde egemen olan kültür birikimleri öteden beri bu mahallelerde, dolayısıyla mahalleyi oluşturan ailelerde yaşıyordu. Birbirleriyle dayanışma içinde olan insanlar, mahallenin temeliydi. Yaşayan canlı bir kültür vardı. Aynı mahallede yaşayan insanlar, birbirlerinin her çeşit oluşumundan haberdar olurdu. Doğan ve ölenlerin, evlenenlerin şahidi mahalle sakinleriydi. Dini değerler, geçmişten gelen kültür birikimleri, örf âdet ve töreler ailelerde temsil edilir; neticede bu durum mahalleye yansırdı. İnsanların itibarı, gelişimi, çevresiyle olan münasebetleri ve etkileşimi mahallede gerçekleşirdi. Mahalle, kişilerin ve ailelerin yaşadığı temel hayat mekânıydı. O mahallede yaşayan değerlere göre, insan ve toplum hukuku geçerliydi. Çocukların gelişmesi ve yetişmesinde aile ve akrabalar kadar, mahalle sakinlerinin de tesiri hatta denetimi vardı. Dolayısıyla bilhassa yeni yetişen çocuklar ve gençler, mahalledeki kontrol mekanizması sayesinde sosyal hayat kaidelerine uyulması gerektiğini öğrenirlerdi. Mahallede yaşayanların karşılıklı hoşgörü, anlayış ve dayanışmasıyla, birleştirici bütünleştirici öz itibarlarıyla, insan münasebetleri güzel bir zeminde gelişir ve pekişirdi. Yerleşik dini inanç ve kültür değerleri, mahallî âdet ve uygulamalar, orada yaşayan insanların şahsiyetleriyle bütünleşirdi. Bu durum bizim çocukluğumuzda çeşitli aksaklıklara rağmen uzun süre mevcut hâlini muhafaza etmiştir.
Abbas Mahallesi sadece bir muhitten ibaret değildi. İnsanı ve aileyi himaye eden, koruyan, kollayan, insana moral ve yaşama ivmesi kazandıran, kendine has dili, yobaz olmayan içten dini inanışı, belirli zihnî birikimi ile her türlü insani irtibatı oluşturan içinde yaşanmaktan haz ve huzur duyulan bir yerdi. Bu anlamda acılar ve sevinçler paylaşılır, ölümler ve düğünlerde bir araya gelinir, ahlâkî zafiyetlerin alenen işlenmesine, dolayısıyla yanlışlıkların mahallede yaygınlaşmasına müsaade edilmezdi.
Çok yıllar geçse de çocukluğumdaki, ilk anılarımdan ve daha birçok şeyi gözlerimin önüne getiren Abbas Mahallesi’nde yaşadığım mahalle kültürünü ve mahalle ruhunu hiç unutamadım. Bazen bu ruhu özlüyorum. Bütün kapıları iki kanatlı, bir kanadı insana mutlaka açık, o çok uzakta kalmış eski mahalleyi özlüyorum.