Hasan Baran
Karaman’da
bir zamanlar sokakları mis gibi insanlık kokan mahalleler vardı. Bunlardan
biridir Abbas Mahallesi. Gecenin geç
saatlerine kadar çocuk sesleri hiç eksik olmazdı. Sokakla paralel bir şekilde
uzayan, kerpiçten yapılmış bahçe duvarlarının hemen ardında, kaysı ağaçlarının
sizi güler yüzle karşıladığını görürdünüz. Evler özensiz ve rastgele yapılmış
olsa da, yapılaşma daha ziyade geniş avlulu kerpiçten evler ve iki katlı ahşap,
kanatlı kapılı cumbalı evlerden oluşurdu. Çocuklar o güzel mahallenin dar
sokaklarında bugün artık adları neredeyse unutulmuş; çelik-çomak, yedi kiremit,
ip atlamaca, köşe kapmaca, istop, körebe, saklambaç, bilye, gazoz kapağı ütmece
gibi birbirinden değişik oyunlar oynar, sevinç içinde o dar sokakları neşeye
boğarlardı. Çocukluğumun en güzel anılarını biriktirdim bu sokaklarda.
Karaman'ın
geçmişi çok eskilere dayanan, insani değerleriyle, kökten gelen inanışlarıyla,
kültürleriyle var olarak ayakta kalmış mahallelerinden biriydi Abbas Mahallesi.
Eski belediye başkanlarından Özcan Genç’in ailesinin evlerinin yanı başındaydı
anneannem Şerife Hanım’ın evi. Ah o evlerin bir dili olsa da bir anlatsa.
Merdiven gibi basamakları olan beton elektrik direklerine tırmanırdık çocukken
o evlere yüksekten bakmak için, Şepit ekmek çevrilen ince uzun tahtaları kılıç
gibi belimizdeki kemere takardık. Telden araba, söğüt dalından düdük
yapardık. Halil Efendi Camii’nin
karşısındaki Kelefe’nin dükkânından aldığımız mis kokulu Mabel sakızlarının
içinden çıkan futbolcu ve artist kartlarını biriktirir, fazla olanları
birbirimizle değiş tokuş ederdik. En fakir çocuğun bile bir kutu dolusu çizgi
romanı olurdu. Teksas Tommiks okumak en büyük zevkimizdi. Ne güzeldi o neşeli
sokaklardaki çocukluk. Faytonların arasında oynardık.
Her
mahallenin ismi ile müsemma bir “bakkal amca” sı vardı. Abbas Mahallesi’nin
bakkal amcası ise, ‘Kelefe’ idi. Bir de karşı komşumuz Arabalıların bir
akrabası vardı, İzmir de Göztepe Spor Kulübü’nde top koşturuyordu, o
konuşulurdu. Abbas Mahallesi’nde yaşayan insanlar manevi dinamikleriyle bir
aile gibiydi; bu değişmeyen kuraldı. İnsanlar birbirlerine çok yakındı. O
zamanlar da henüz radyolar yaygınlaşmamıştı. Mahallede bazı evlerde bulunan
radyonun dinleyicileri sadece o evde yaşayanlar değil, bütün mahalleliydi.
Bana, o evlerin ruhu var mı diye sorsanız. Sizlere şöyle derim: “Sanmayın ki o
evler ne ruhsuz ne de dilsizdirler. Onların sessiz olmaları sizleri aldatmasın,
onlar sizlere yaşadıklarını görünüşleriyle, duruşlarıyla ve mimari
özellikleriyle anlatırlar. İçinde yaşanılan onca şey sanki tarih, duygular,
kerpiç, saman toprak duvarlarına sinmiştir. O evler bütün olanları yaşayanlarla
birlikte yaşamış ve özümsemiştir: O bakımdan ruhları da vardır.”
O
dönemde Zeki Müren’in radyoda her hafta yayınlanan müzik şöleni konserleri
büyük küçük herkes tarafından heyecanla dinlenirdi. Radyosu olan mahalle
sakinleri kapıyı pencereyi açtıkları gibi radyonun da sesini sonuna kadar açar,
komşularının da dinlemesini sağlarlardı. Mahallelinin sevinci de, üzüntüsü de
mahalleye mal edilir, her şey paylaşılırdı.
Bu
soylu şehir, bir Karaman Beyliği bakiyesidir. Bu sebeple Karaman Beyliği’nde
egemen olan kültür birikimleri öteden beri bu mahallelerde, dolayısıyla
mahalleyi oluşturan ailelerde yaşıyordu. Birbirleriyle dayanışma içinde olan
insanlar, mahallenin temeliydi. Yaşayan canlı bir kültür vardı. Aynı mahallede
yaşayan insanlar, birbirlerinin her çeşit oluşumundan haberdar olurdu. Doğan ve
ölenlerin, evlenenlerin şahidi mahalle sakinleriydi. Dini değerler, geçmişten
gelen kültür birikimleri, örf âdet ve töreler ailelerde temsil edilir; neticede
bu durum mahalleye yansırdı. İnsanların itibarı, gelişimi, çevresiyle olan
münasebetleri ve etkileşimi mahallede gerçekleşirdi. Mahalle, kişilerin ve
ailelerin yaşadığı temel hayat mekânıydı. O mahallede yaşayan değerlere göre,
insan ve toplum hukuku geçerliydi. Çocukların gelişmesi ve yetişmesinde aile ve
akrabalar kadar, mahalle sakinlerinin de tesiri hatta denetimi vardı.
Dolayısıyla bilhassa yeni yetişen çocuklar ve gençler, mahalledeki kontrol
mekanizması sayesinde sosyal hayat kaidelerine uyulması gerektiğini
öğrenirlerdi. Mahallede yaşayanların karşılıklı hoşgörü, anlayış ve
dayanışmasıyla, birleştirici bütünleştirici öz itibarlarıyla, insan
münasebetleri güzel bir zeminde gelişir ve pekişirdi. Yerleşik dini inanç ve
kültür değerleri, mahallî âdet ve uygulamalar, orada yaşayan insanların
şahsiyetleriyle bütünleşirdi. Bu durum bizim çocukluğumuzda çeşitli
aksaklıklara rağmen uzun süre mevcut hâlini muhafaza etmiştir.
Abbas
Mahallesi sadece bir muhitten ibaret değildi. İnsanı ve aileyi himaye eden,
koruyan, kollayan, insana moral ve yaşama ivmesi kazandıran, kendine has dili,
yobaz olmayan içten dini inanışı, belirli zihnî birikimi ile her türlü insani
irtibatı oluşturan içinde yaşanmaktan haz ve huzur duyulan bir yerdi. Bu
anlamda acılar ve sevinçler paylaşılır, ölümler ve düğünlerde bir araya
gelinir, ahlâkî zafiyetlerin alenen işlenmesine, dolayısıyla yanlışlıkların
mahallede yaygınlaşmasına müsaade edilmezdi.
Çok
yıllar geçse de çocukluğumdaki, ilk anılarımdan ve daha birçok şeyi gözlerimin
önüne getiren Abbas Mahallesi’nde yaşadığım mahalle kültürünü ve mahalle ruhunu
hiç unutamadım. Bazen bu ruhu özlüyorum.
Bütün kapıları iki kanatlı, bir kanadı insana mutlaka açık, o çok uzakta kalmış
eski mahalleyi özlüyorum.
Anılarla dolu harika bi yazı.ama şimdi çoğu yeri ören oldu tinerci yatağı oldu.karamanın demografik yapısının bozulmsı oraların kötü amaçlarla kul***ılmasına yol açtı.mahalle muhtarının çabası ile çoğu binalar küründü.gördüğümde benimde içim sızlıyor
Ne güzel anlatmışsınız Hasan bey. Elinize ve yüreğinize sağlık. Saygılarımla.
Çok güzel yazmışsınız, Tekke mahallesinde kerpiç evler ve bahçeler arasında, dere kenarında geçen çocukluğuma gittim...